Bu, aşırı yoksulluk içinde yaşamayan insanların oranı. | TED | وهذه نسبة الأشخاص الذين لا يعيشون في فقر مدقع. |
Burada gördüğünüz hiç kimsenin aşırı yoksulluk içinde yaşamasını istemediğiz nokta. | TED | فهنا على سبيل المثال، هذا هو التاريخ الذي نعتقد أنّه لن يكون بحلوله أيّ شخص يعيش في فقر مُدقع. |
Bunlar, düzenli kan nakli ihtiyacı olan bir aplastik anemi hastası için. | Open Subtitles | وهذا هو لشخص يعانون من فقر الدم اللاتنسجي الذي يحتاج نقل العادية. |
İç Savaş'ta her şeylerini kaybettikten sonra... dişçilik okuluna gidesin diye ailen sefalet içinde yaşadı. | Open Subtitles | عاشت عائلتك فى فقر بعدما خسرت كل شىء فى الحرب فقط لتدرس أنت طب الاسنان و انت بالتأكيد أبليت بلاء حسن |
Şu da daha fazlası, bu enerji kıtlığı göstergeleri ve hedefleri sadece hane kullanımını kapsamakta. | TED | وما هو أكثر، مؤشرات وأهداف فقر الطاقة هذه تغطي فقط الاستخدام المنزلي |
Ve benim için şok edici şeylerden biri mesela, zenginlerin daha fazla vergilendirilmesi fikrinin bir çok fakir insan tarafından desteklenmemesi. | TED | ويصدمني رؤية أناس في فقر مدقع لا يساندون مثلًا فكرة جعل الأغنياء يدفعون ضرائب أكثر |
Basitçe söylemek gerekirse eğer yoksulluğu azalttığımızda çocuğun beyin gelişiminin nasıl geliştiğini gösterebilirsek ve bu politikayı değiştirebilirsek bugün yoksulluk içinde doğmuş olan çocuğun daha parlak bir gelecekte daha iyi bir şansı olur. | TED | يمكن القول ببساطة، لو أظهرنا أن تقليل الفقر يغير من النمو العقلي للأطفال وأدى ذلك إلى تغيرات سياسية ذات معنى إذاً يمكن لطفل مولود اليوم في حالة فقر أن يحصل على فرصة لمستقبل أفضل. |
29 yaşında, kadın. İlk geldiğinde yanlış tanı koyduk ve kansızlık dedik. | Open Subtitles | أنثى في التاسعةِ والعشرين أخطأنا بتشخيصها في البدايةِ على أنّه فقر دمٍ |
Korkunç bir yoksulluk içinde, varoşun göbeğinde büyüdüm, babasız olarak... Babam beni, daha doğmadan terketmişti. | TED | كما ترون، لقد نشأت في فقر أليم في الأحياء الفقيرة. بدون والد لقد هجرني قبل أن أولد |
Bu konuda bir çalışma yapıldı ve sürekli olarak yoksulluk içinde yaşayan çocukların okuldaki başarısını inceledi. | TED | وإحدى الدراسات أشارت لهذا الأمر، حيث نظرت للأطفال الذين ينشأون في فقر مستمر وكيفية أدائهم في المدرسة. |
Orak hücreli anemi, akciğerlerden vücudun tüm dokularına oksijen taşıyan alyuvarları etkiler. | TED | يؤثّر مرض فقر الدمّ المنجليّ في كريّات الدمّ الحمراء، والتي تقوم بنقل الأوكسجين من الرئتين إلى جميع أنسجة الجسم. |
Bunun, travmatik olayın yol açtığı bir kronik anemi belirtisi olduğunu düşünüyoruz. | Open Subtitles | نعتقد أن ما يحدث لكِ سببه فقر الدم، الذي يجعل . حالتكِ اسوء من السابق |
sefalet, uyuşturucu, aile içi şiddet belki cinsel taciz. | Open Subtitles | من فقر مدقع، عقاقير عنف من أسرتها و ربما تحرش جنسي حتى |
Tabii ki bizde büyük bir sefalet ve kolera salgınları da var bu yüzden karton tadında peynir büyük bir sorun olmuyor. | Open Subtitles | ,بالطبع لدينا فقر متفشي و عدوى مرض الكوليرا لذلك قليل من الجبنة على غطاء ليس بالشيء المهم |
Gördüğünüz üzere, enerji kıtlığı karmaşık bir sosyoekonomik ve politik arka planın içinde bulunmakta. | TED | كما ترون، فقر الطاقة موجود ضمن سياق اجتماعي واقتصادي وسياسي معقد. |
Buna "enerji kıtlığı" deniyor ve bu, ekonomik gelişme ve toplumsal refah için çok önemli bir rol oynamakta. | TED | فهو يدعى "فقر الطاقة". وله آثار ضخمة على التنمية الاقتصادية، وعلى الرخاء الاجتماعي. |
Hortumlar hep olacak. Herkes hep fakir olacak. | Open Subtitles | سيكون هناك دائماً أعاصير و سيكون هناك دائماً فقر |
yoksulluk beni korkutuyor. Bir kadının yoksulluğu erkeğinkinden daha korkunçtur . | Open Subtitles | الفقر يخيفني وفقر المرأة أصعب من فقر الرجل |
Kan tahlilleri kansızlık ve preeklemsi başlangıcı olduğunu gösteriyor. | Open Subtitles | فتحليل الدم يُشير لوجود فقر بالدم وعلامات مبكرة لتسمم الحمل |
İnsanlık tarıma dayalı açlık sorununu bir yüzyıl önce çözdü. Teoride. | TED | لقد تغلبت البشرية على فقر الزراعة منذ قرن، نظريا. |
Anemik değil. Anemik değilsin. Değil mi? | Open Subtitles | ليست مصابة بفقر الدم انت لا تعانين من فقر الدم , اليس كذلك ؟ |
Dağılan bir aile, fakirlik, meslek okulu, küçük suçlar, ahlakdışı davranış. | Open Subtitles | عائلة محطمة,و فقر مدرسة التجارة جرائم بسيطة,سلوك خليع الوصف بأكمله هنا |
Onun yerine, Afrika'daki enerji kıtlığını kavramakta ve gerçekten çözmekte zorlanmamızın üç temel kaynağı olduğuna inanıyorum. | TED | بدلًا من ذلك، أعتقد أن عدم قدرتنا على معالجة أو التعامل مع فقر الطاقة في أفريقيا ناشئ من ثلاثة مصادر رئيسية |
Spesifik olursak, enerji fakirliğini sonlandıracak iki tür erişim var: fiziksel erişim ve finansal erişim. | TED | تحديدًا، هناك نوعان من طرق الوصول اللذان سينهيان فقر الطاقة: هناك وصول بدني، ووصول مالي. |
Zirveye gelmemiş, altta kalan, yoksulken yoksul olan oğlanlara bakalım. | TED | وإذا نظرنا إلى هؤلاء الأبناء الذين لا يصلون إلى الأعلى بل يبقون في الأسفل، فإنهم ينتقلون من فقر مدقع إلى آخر. |