Bu şu anda ekonomideki ekonomik gelişmenin neden olduğu karbon yoğunluğu. | TED | هذه هى كثافة الكربون للنمو الإقتصادى فى الإقتصاد فى هذه اللحظة. |
M.Ö. 3000'de Uruk şehri, günümüzdeki New York City'den daha yoğun nüfuslu idi. | TED | عام 3000 ق. م. كانت مدينة الوركاء أكثر كثافة سكانية من نيويورك حالياً. |
Sular, uydunun ışın yoğunluğunu azaltarak bizim zaman kazanmamızı sağlar. | Open Subtitles | الماء سيخفف كثافة شعاع القمر الصناعي, مما يوفر وقت الدرع. |
Ama hayret edilecek şey ve çelişki şudur ki, yeryüzünde farklı dillerde görülen yoğunluk insanların çok yakın topluluklar halinde yaşadığı yerlerde görülür. | TED | لكن اللغز والمفارقة الحقيقية أن أكبر كثافة للغات في الأرض توجد حيث كم كبير من الناس يعيشون معاً. |
Sadece bir veya iki gün gelecek aktivite yoğunluğuna ve aktivite türüne göre gelecek biri. | Open Subtitles | ليأتي مرة أو مرتين في الأسبوع على حسب كثافة النشاط ونوعه |
Öngörülebilir yoğunlukta ve davranışta dokular üretmek burada ikinci konu, ve bu modellerin ilaç keşiflerinde benimsenmelerinde gerçekten de kilit nokta olacak. | TED | استحداث أنسجة ذات كثافة وسلوك متوقع هي الخطوة الثانية، وسوف تكون حقاً المفتاح نحو الحصول على هذه النماذج لاستعمالها في اكتشاف العلاج. |
Bu belirli bir yerde, en yüksek yoğunluklu mikroskoplarla, saha denemelerini ilk kez yapışımız olacak. | TED | ستكون تلك المرة الأولى التي سنقوم فيها بتجارب ميدانية بأعلى كثافة من المجاهر على الإطلاق في مكان معين. |
Karbondioksitin yoğunluğu son bir kaç yüz bin yıldır hiç bu kadar artmamıştı. | Open Subtitles | كثافة ثاني أوكسيد الكاربون لم تكن بهذا الحجم منذ مئة ألف سنة ماضية |
Bu durumun en önemli sebeplerinden biri meme dokusunun yoğunluğu. | TED | ان العامل المسؤول عن هذه النيران هو كثافة الاغشية الدهنية في الثدي |
Kalabalığın hareketi yavaşladığında ya da insan yoğunluğu istenen eşiğin üstüne çıktığında yetkililer uyarı alabiliyordu. | TED | يمكن تنبيه السلطات إذا تحرك الحشد ببطء شديد أو إذا تجاوزت كثافة الحشد الحد المطلوب. |
New York, dünyada aladoğanların en yoğun biçimde yuva yaptığı yer. | Open Subtitles | مدينة نيويورك لديها الأعلى كثافة من الشواهين, من أي مكان آخر |
Mammografi sonucunda görülen çok yoğun alanın MBI sonucuna göre endişe verici durumda olduğu renkli olarak da görülüyor | TED | والماموغراف الخاص بها اوضح كثافة انسجة كبيرة ولكن البي ام آي اوضح منطقة مثيرة للقلق ويمكننا ان نراها ايضاً بالالوان |
Radyologlar, mammogramdaki doku görüntüsüne bakarak meme yoğunluğunu dört kategoriye ayırıyorlar. | TED | ان اخصائيوا الاشعة يصنفون كثافة الثدي ضمن 4 فئات تبعاً لظهور الانسجة في الماموغراف |
Bunu tüm şehrin yoğunluğunu artıran çadır direkleri olarak düşünebilirsiniz. | TED | يمكن تشبيه تلك النقاط بأعمدة الخيام والتي تكون ذا كثافة كبيرة جداً اكثر من المدينة وتمثل نواة لها |
Bunun yerine ihtiyacımız olan daha fazla kontrol edemeyeceğimiz seviyeye doğru yükselen ortalama yoğunluk. | TED | انما ما نحتاجه كثافة متوسطة ترتفع الى مستوى معين بحيث لا يتوجب علينا ان نقود سياراتنا لمسافات طويلة |
Bu da daha fazla yoğunluk yaşadığımız yer; daha fazla toplu taşıma kullandığımız yer. | TED | وهذا هو المكان الذي لدينا فيه كثافة أكثر; أنه المكان الذي لدينا فيه الكثير من وسائل النقل العامة. |
Böylece kenara gelen şarabın renk yoğunluğuna bakarsın. | Open Subtitles | هو التحقق من كثافة اللون إن كان يصل إلى الحافة |
Kemik yoğunluğuna bakarsak 20'li yaşlarda olmalılar ki bu da dişlerinin yaşa bağlı olarak dökülmediğini kanıtlar. | Open Subtitles | كثافة العظام تقدر انهم كانو في العشرين من عمرهم مما يستبعد فقدان الاسنان بسبب العمر. |
Bu teoriye göre evrendeki tüm maddeler bir zamanlar tek ve sonsuz yoğunlukta bir parçacıktı. | TED | ووفقا لهذه النظرية، كل الكتل في الكون كانت في الاساس عنصراً واحداً ذا كثافة لا متناهية |
Röntgenden iki katı fiyata az yoğunluklu resim çekmeye yarıyor. | Open Subtitles | ينتج صورة أقل كثافة من الآشعة السينية بضعف المبلغ |
Kara cüceler güneşimizden milyonlarca kat daha yoğundur. | Open Subtitles | الاقزام السوداء اكثر كثافة من شمسنا بـملايين المرات |
Sis, gitgide yoğunlaşıyor. Evin ön cephesini zar zor görebiliyorum. | Open Subtitles | لقد ازدادت السحب كثافة هنا وبصعوبة يمكننى رؤية المنزل |
Kalın koyu çizgi kemik yoğunluğundan daha fazla. | Open Subtitles | أن الخط الأبيض الرقيق أفضل من كثافة العظام نفسة |
Okyanus akıntıları çeşitli dış etkenler sonucu oluşur. Rüzgâr, gelgitler, su yoğunluğundaki değişim ve Dünya’nın dönüşü gibi. | TED | تتسبب عدة عوامل في حدوث التيارات المحيطية: الرياح والمد والجزر والفروقات في كثافة المياه ودوارن الأرض. |
Şehirlerin nüfusu giderek artıyor, yollar doluyor ve bu yolları genişletmek gerçekten zor. | TED | أصبحت المدن أكثر كثافة سكانيّة. الطرق مزدحمة، وحقاً من الصعب توسيعها. |
Görme yetisi olan gök bilimciler, ışık yoğunluğunun zamanla nasıl değiştiğini yorumlamak için, buna benzer bir grafiğe ihtiyaç duyarlar. | TED | يعتمد علماء الفلك الذين يمكنهم الإبصار على هذا النوع من التبيانات لتفسير كيفية تغير كثافة الضوء هذه مع مرور الزمن. |
Kafa arkasındaki izler küp benzeri... ve granit yoğunluğunda bir cisimden kaynaklanmıŞ.... | Open Subtitles | حسنا. العلامات هنا في خلفية الرأس ناتجة من جسم شبه مكعّب صغير ذو كثافة الجرانيت |
Bazı bölgeler diğerlerinden daha yoğundu ve evrendeki tüm yapıyı filizlendiren işte bu dalgalardır. | Open Subtitles | بعض المناطق كانت اكثر كثافة من الاخرى وان تلك الموجات الصغيرة كانت تزرع بذور اساسات بناء العوالم |