| Doğru, bunlar var ama diğer yönlerini fazla duymadığınız bir Afrika da var. | TED | هذه الحقائق موجودة على أرض الواقع, هنالك إفريقيا التي لا تسمعون عنها كثيراَ. |
| Koku var, ama düşündüğünüz kadar yaygın değil, ve kokunun gerçekten kötü olduğu günlerde, oldukça hızlı bir şekilde alışıyorsunuz. | TED | إنّها موجودة و لكنها ليست بالسوء الذي تعتقدونه، في بعض الأيام عندما تسوء الأمور فعلا، تستطيع التاقلم مع الأمر بسرعة. |
| Ve Perry White bütün olanları kaydetmek için orada olacaktır. | Open Subtitles | و بيري وايت موجودة هنا لتصوير كل شئ على شريط |
| Yarın, besbelli ki tüm aile beni güldürmek için orada olacaktır. | Open Subtitles | من الواضح بأن العائلة بأكملها شتكون موجودة غداً وسيسعوا جاهدين لإضحاكي |
| Yaşamaya uygun diye tanımlayacağımız bir durumdan buna doğru değişti çünkü yaşamın üç gereksinimi burada çok önce mevcuttu. | TED | وقد تغير عن الحالة التي كانت لِتصنفَه ككوكب صالح للحياة، لأن المتطلبات الثلاثة الرئيسية للحياة كانت موجودة منذ زمن. |
| Bireyselliğin o kusur bulucu dehşeti dans ederken yok oluyordu. | TED | تلك الذات الملحة الفزعة لم تكن موجودة عندما كنت أرقص |
| Hayvanlar aleminin bir ucundan ötekine feromonların var olduğunu artık biliyoruz. | TED | لذلك نحن نعرف أن الفيرومونات موجودة في جميع أنحاء المملكة الحيوانية. |
| Her bir şov daha önceleri var olmayan yüzlerce işi var ediyor. | TED | كل عرض يخلق المئات من فرص العمل لم تكن موجودة من قبل. |
| Yani bu doğal kontrol olayı abartısız her yerde var. | TED | اذا ظاهرة المكافحة الطبيعية هذه موجودة حرفيا في كل مكان. |
| Hristiyan merhameti kalmadıysa bile en azından Venedik adaleti hala var. | Open Subtitles | إذا ضاعت الرحمة المسيحية فعلى الأقل العدالة البُنْدُقية لا زالت موجودة |
| var olduğu bilinen son teneke, taze ve yenebilir olduğu garanti edilir. | Open Subtitles | و هي آخر علبة موجودة مع ضمان أنها طازجة و صالحة للأكل |
| Gerçeklik zaten orada. Nesneler, determinist kanunlara göre hareket etmekte. | Open Subtitles | الحقيقة موجودة هناك, و موادها و أجسامها تتحرك في طريقها.. |
| Ölüm bölgesinin alarmını keseceğim böylece korumalar orada olduğunu anlamayacak. | Open Subtitles | من نظام الإنذار الرئيسي لذا لن يعلم الحراس أنكِ موجودة |
| orada olmaması gereken bir şeyse, kes gitsin. Bir türlü çözemedim şunu. | Open Subtitles | إن لم يفترض أن تكون موجودة اقطعيها لا يمكنني تولي كل هذا |
| Boyunlugu ve alçilari aldiklarinda bile bu problemeler orada olmaya devam edecekler. | Open Subtitles | حتى لو قامو بإزالة جبيرة عنقك وجبيرة يديك تلك المشاكل ستظلُّ موجودة |
| burada geçireceğiniz sürede ihtiyacınız olacak tüm giysiler şu dolabın içinde. | Open Subtitles | كل الملابس التي تحتاجها أثناء مكوثك هنا موجودة في هذه الخزانة. |
| Susan'ın bana göstereceği evin önündeyim, ve o burada değil. | Open Subtitles | لا، إنها غير موجودة الآن، أتريدني أن أضع لها رسالة؟ |
| burada sadece biz varız ve tüm saatler 7:30'da durmuş. | Open Subtitles | احنا الناس الوحيدة اللى موجودة هنا وكل الساعات كمان واقفة |
| Bir pizza isteyeceksiniz, bunu biliyorsunuz, ama fiyatı hakkında en küçük fikriniz yok. | TED | حيث يمكنك ان تطلب البيتزا لانها موجودة في القائمة ولكنك لا تعرف تكلفتها |
| Akşam 9 oldu, yine evde yok. Sabahın 9'u oldu, yine evde yok. | Open Subtitles | في الـ 9 مساءً, ليست في المنزل, في الـ 9 صباحاً ليست موجودة. |
| Ve eğer bu organize etme pozisyonundaki bazı topluluk üyeleri her felaketten sonra, her alanda bulunuyorsa bu araçlar da mevcut bulunmalı. | TED | وإذا كان احد أعضاء المجتمع في هذا الموقف التنظيمي في كل منطقة بعد كل كارثة، فإن هذه الادوات يجب ان تكون موجودة. |
| Bunu bir düşün, Doktor. Kız artık buralarda değil. | Open Subtitles | فكَر فى هذا يادكتور, الفتاة لم تعد موجودة حولك بعد |
| Hayır. Hiç kimsede olmayan gözde bir uygulamamız mı vardı? | TED | هل كان لدينا تطبيقات قاتلة ليست موجودة لدى الآخرون؟ لا. |
| Sorun şu ki bu sabah uyandığımda kız hala oradaydı. | Open Subtitles | المشكلة هى اننى استيقظت هذا الصباح و كانت لاتزال موجودة |
| Bir çok bitkide, diğer böceklere benzeyen işaretler vardır. | TED | انها علامات توجيه موجودة على الكثير من النباتات وتستهدف العديد من الحشرات |
| Sadece bilmeni isterim ki eğer konuşmak için birine ihtiyacın olursa ben buradayım. | Open Subtitles | أردتُ فقط أن أُخبركَ.. أنّهُ لو أردتَ الحديث عن أيّ شيءٍ، فأنا موجودة. |
| Biliyorum daha yeni tanıştık ama, yanında olduğumu bilmeni istiyorum. | Open Subtitles | أعرف أننا تقابلنا للتوّ، ولكنني أردتكِ أن تعرفي أنني موجودة |
| Başka bir gün, Rita şehir dışındaydı, Kathe de meşguldü. | TED | لكن في هذا اليوم كانت ريتا غير موجودة وكاثي مشغولة |
| Tüm gün etrafta takılıyor ve dergilerimden resimler kesip duruyor. | Open Subtitles | إنها فقط موجودة حوله طوال الوقت تقص الصور من مجلاتى |