| Size panjurların tozunu almak için zamanım yok diyebilirim ama bu doğru değil. | TED | يمكننني القول ليس لدي الوقت لإزالة الغبار عن ستائري ولكن هذا ليس صحيحًا. |
| Durumu onlara açıkladım ve gönüllü oldular, ama bu da yetmiyor. | Open Subtitles | نعم . لقد شرحت الوضع فتطوعوا , ولكن هذا ليس كافياً |
| Bu yüzden biraz deli, ama bu, bir insana ufak bir bardak... su vermemek için bir bahane olamaz. | Open Subtitles | ان لديه سلوكا غريبا من هذا ولكن هذا ليس عذرا لكى لا نعطى شخصا ما كوبا صغيرا من الماء |
| Evet, ama aramamın sebebi bu değil. Hemen buraya gelmen gerek. | Open Subtitles | نعم، ولكن هذا ليس سبب اتصالي احتاجك أن تأتي الى هنا |
| Tamam, peki, ben yoruldum, ama konu bu değil, anne. | Open Subtitles | حسنا ، انا الذي تعب ولكن هذا ليس موضوعنا ياامي |
| ama bu sen ve senin şüphenle alakalı değil, ve saygısızlığın haddi aştı. | Open Subtitles | ولكن هذا ليس حول لك والشك بك، وعدم الاحترام الخاص هم خارج الخط. |
| fakat bu sorun, devam ettirmemiz gereken bir sorun değil. | TED | ولكن هذا ليس مجرد بعض المشاكل التي نحتاجُ إلى إحتوائها. |
| İsterdim ama bu zaman zarfı hiç de uygun değil, Charles. | Open Subtitles | أتمنى لو أستطيع ولكن هذا ليس وقتاً جيداً , يا تشارلز |
| Bunun için minnettarım. ama bu kuzenlerinden birinin düğünü değil. | Open Subtitles | وأنا اقدر هذا ولكن هذا ليس زفاف أحد اولاد عمك |
| Kilise ve rahip kötü, ama bu kadarı arama emri çıkartmaya yetmez. | Open Subtitles | الكنيسة والكاهن انهم شياطين ولكن هذا ليس كافٍ من أجل امر قضائي |
| Ellis, annenle hep zor zamanlar geçirdim ama bu bir bahane değil. | Open Subtitles | إليس، لقد كان دائماً الوقت عصيباً مع والدتك ولكن هذا ليس عذراً |
| ama bu yabancılar yasasıyla ilgili değil bu kanunların yürütülmesiyle ilgili. | Open Subtitles | ولكن هذا ليس بشأن القوانين الخارجية, إنه بشأن سن القوانين وحمايتها. |
| Seni bilmem ama bu benim peşine düşeceğim bir şey olmazdı. | Open Subtitles | لا أعلم بشأنك ولكن هذا ليس تصرفاً أود أن أقوم به. |
| Senden şefkat beklemiyordum zaten ama bu kadarını da değil. | Open Subtitles | لا أتوقع هذه المشاعر الدافئة منك ولكن هذا ليس صحيح |
| Yardım etmekten mutluyum, Spencer ama bu benim işim değil. | Open Subtitles | أنا سعيدة للمساعدة ، سبينسر ولكن هذا ليس ما أفعله |
| Yemin ederim daha fazlasını yapamadım ama işin aslı bu değil. | Open Subtitles | لم أتمكن من فعل أي شيء آخر ولكن هذا ليس المغزى |
| Şimdi Swaptree gibi sitelerin ardında teknik harikalık katmanları var, ama benim ilgimi çeken bu değil, ve takas ticareti de değil tek başına. | TED | الآن هناك طبقات من عجب التقنية وراء مواقع مثل سواب تري, ولكن هذا ليس اهتمامي، ولا تجارة المقايضة في حد ذاتها. |
| Ama normal rutininiz bu değil, değil mi? | TED | ولكن هذا ليس من عاداتك اليومية، أليس كذلك؟ |
| Ama olay onunla da alakalı değil çünkü onu da biliyorsun. | Open Subtitles | ولكن هذا ليس ما نحن بصدده وأنت تعلم ذلك أيضًا |
| Sorun Debra ve benle alakalı değil. | Open Subtitles | ولكن هذا ليس عني أنا وديبرا |
| Tamam, evet o oradaydı fakat ben onun için gitmedim. | Open Subtitles | حسناً ، نعم ،كان هناك ولكن هذا ليس سبب ذهابي |
| Abin kendini güçlü bir konumda sanıyor fakat öyle değil. | Open Subtitles | يحسب أخوك أنه في مركز قوّة ولكن هذا ليس صحيحاً |