Böyle olanaklara sahip olmaları tabii ki güzel olur fakat şehre gelmelerinin nedeni bu değil, önem verdikleri şey de bu değil. | TED | أعني، سيكون من الجميل أن تحصل على تلك الأشياء، ولكن هذا ليس سبب وجودهم في المدينة، وهذا ليس ما يهمهم. |
Silikon Vadisi'nin mantığı bu değil. | TED | وهذا ليس كما تجري الأمور عادة في وادي السيليكون. |
Jay'in çok üzüldüğünü biliyorum. Mesele bu değil. | Open Subtitles | أعلم أن جي قد تأذت مشاعره، وهذا ليس الموضوع |
Sadece bu da değil. | Open Subtitles | وهذا ليس كل شيئ .. تعالي وانظري |
Bu da, bu noktada anlayışımızın ötesinde bir şey değil. | TED | وهذا ليس بشيء صعب الإدراك في هذا الوقت. |
İşe gitmemiş, hikaye sonunu teslim etmemiş aramadıda, Ve bu sanki o değil. | Open Subtitles | لم يذهب للعمل فوت موعدا نهائيا لم يتصل، وهذا ليس من شيمه فحسب |
Bu kavga değil, bu performans sanatı. | TED | وهذا ليس عراكا.. بل هو ممارسة أحد الفنون. |
Güzel bir semtte... güzel bir evi vardı, ama hepsi bu değildi. | Open Subtitles | إنه يملك منزل جميل في حي جميل وهذا ليس كل شيء |
- Piggly Wiggly'ye açıldığından beri giderim. Gidiş yolu bu değil! | Open Subtitles | أنا أقود لمحل بيجلي ويجلي منذ افتتاحه وهذا ليس طريقه |
Kaybolan tek şey bu değil. Beraberinde adalet kavramı da kayboldu. | Open Subtitles | وهذا ليس كل ما اختفى معه , أختفى مفهوم العدالة |
Eskiden de, şimdi de ne olduklarını biliyorum, sorun bu değil. | Open Subtitles | أَعرف ما كانوا عليه وأنا أعرف ما هم، وهذا ليس حول ذلك |
Hepsi bu değil. | Open Subtitles | وهذا ليس كل ما بالأمر أقترحأنالدماءعلى أوكرةالباب.. |
- Oldukça uzun zamandır. - Ama konumuz bu değil. | Open Subtitles | ـ أعرف السيد تريب منذ فترة وهذا ليس السؤال |
20 dakikadır Meghan'ın ofisinde, ve hepsi bu değil. | Open Subtitles | إنها كانت في مكتب ميجان خلال الـ 20 دقيقة الماضية ، وهذا ليس كل شيء |
Olaydaki eldiven bu değil. | Open Subtitles | وهذا ليس بالقفّاز الذي له علاقة بالقضيّة. |
Hepsi bu da değil. | Open Subtitles | ليس لدي أدنى فكرة، وهذا ليس كل شئ |
Bizi diğerlerinden ayıran yalnızca bu da değil. | Open Subtitles | وهذا ليس كل ما يُميّزنا عن بقيّتهم |
Onların asıl yaptığı gelir eşitsizliğini kötüleştirmek ki bu da iyi bir şey değil. | TED | بل يزيد من تفاقم عدم المساواة في الدخل. وهذا ليس إيجابياً |
senin devam etmeni istemiyorum Ve bu hiç adil değil. | Open Subtitles | أنا لا أريدك أن تمضي قدماً , وهذا ليس عادلاً |
Acı çekmek yok, kıvranmak yok, üstelik, intihar da değil bu. | Open Subtitles | هناك أي ألم، ليس هناك تشنجات وهذا ليس انتحارا. |
Heyecanlı olan Alex Danvers'ın nasıl göründüğünü biliyorum Ve bu o değil. | Open Subtitles | أنا أعرف ما يبدو سعيدا اليكس دانفرس مثل، وهذا ليس تماما عليه. |
Tatlım benim, etmek istediğin tehdit bu değildi. | Open Subtitles | يا حبيبتي، وهذا ليس التهديد انت تظن انها غير. |
Kabul, bazı kuşlar garip davrandılar, Ama bu sebeple şeye inanmanın... | Open Subtitles | في الحقيقه بعض الطيور تتصرف بغرابه وهذا ليس سببا مقنعا كفايه |
- Kız arkadaşım var. Ama Dahası var. | Open Subtitles | - لدي صديقة ، وهذا ليس كل شيء - |
Bu dünyadaki en üstün metro hizmeti de değil. | TED | وهذا ليس خط الأنفاق الأكثر نفعًا في العالم. |
3. seviye bir iş için yeterlikli değilsin... Ve bu, 3. seviye bir iş. | Open Subtitles | أنـتِ لستِ مؤهلى للعمل في المستوى الأمني الثالث وهذا ليس الثالث |