| Yani, ona-- - Sayılmaz. O sarhoştu, ben de çaresiz. | Open Subtitles | إنها لا تُحسب, هي كانت ثملة, و انا كنت يائس. |
| Ne var ki savunmanın ne kadar çaresiz olduğu açık. | Open Subtitles | على أية حال، إنه من الواضح أن إن الدفاع يائس |
| - ben umutsuz vakayım - hayır sadece asanı çok fazla sallıyorsun. | Open Subtitles | انا يائس انت فقط تلوح عصاك اكثر مما يجب , جرب هكذا |
| Tek gördüğüm kızını kurtarmak için yalan söyleyen umutsuz, acınası bir adam. | Open Subtitles | الشيء الوحيد الذي أراه.. هو رجل يائس ومثير للشفقة، يكذب لينقذ ابنته |
| Yardım etmek isterdim ama kusura bakma. Hayır, lütfen. çaresizim. | Open Subtitles | أنا آسف أنت لوحدك في هذا كلا كلا , أرجوك أنا يائس |
| Doktorların, hastaların hayatlarındaki acıyı ciddiye almaları için umutsuzca bir istek.. | TED | التماس يائس للأطباء لأخذ الألم بعين الجدية في حياة المرضى |
| Galiba insanın kendine saygısı olmayınca ve çaresizce insanları etkilemeye kalkınca demek ki... | Open Subtitles | لكن أظن أنه عندما لا يكن لديك احترام لنفسك ،تصبح يائس لأبهار الناس |
| Eee... çaresiz durumlar için de bir çıkış yöntemi var. | Open Subtitles | حسنا .. بما اني اخر ملجأ يائس هناك شرط جزائي |
| Televizyonda karşıma çıkmak istiyorsan gerçekten çaresiz durumda olman lazım. | Open Subtitles | لابد أنّك يائس إن كنت على إستعداد لإعطائي بث مباشر. |
| Güleceğinizi biliyorum ama çaresiz bir durumda olduğumuzu unutmayın ve bana kulak verin. | Open Subtitles | ، وأعلم أنكم ستضحكون عليُ لكن تذكروا أننا في وضع يائس لكي تسمعونيّ |
| Olanaksız. 30 topçusu ve savaşan tayfası olan çaresiz biri olarak değil. | Open Subtitles | ليس مستحيلا على رجل يائس معه ثلاثون مدفعا ومقاتلون |
| Bizi bununla kandırmaya çalıştığına göre çaresiz durumda olmalı. | Open Subtitles | لا بد إنَه يائس حتى يحاول خداعنا بتلك الطريقة |
| Annemiz buraya döndüğüne göre çaresiz olmalıydı ve hepimiz, bunun bedelini ödeyecektik. | Open Subtitles | لآبد أن أمى أرادت العودة بشكل يائس كلنا كنا سندفع الثمن |
| Artan işkenceden dolayı şüphelinin giderek daha umutsuz ve dengesiz hale geldiğini düşünüyoruz. | Open Subtitles | بسبب التعذيب المتصاعد نحن نعتقد أن هذا الجاني يصبح يائس ومتقلب بشكل متصاعد |
| umutsuz ve bu gece paraya ihtiyacı olan biri için bir seçenek olmayacak. | TED | لن يكون خيارًا لشخص يائس وبحاجة إلى المال الليلة. |
| Değerli eşyalarını yaşlı bir rehinciye sattıktan sonra gitgide daha da umutsuz hâle gelince, kadını öldürme ve soyma planı yapmaya başlıyor. | TED | ولأنه يائس على نحو متزايد بعد بيع آخر الأشياء الثمينة لديه إلى مرابية مسنة، عزم على خطة لقتلها وسرقتها. |
| Bir umut görür gibiyim. ama önlemek istediğimiz kadar umutsuz bir çaba ister. | Open Subtitles | اننى أتلصص على بعض الامل فاننى يائس أن أمنع الامر |
| Ben çaresizim. Dişçiye gitmek bile fırsat benim için. | Open Subtitles | أجل، إنني يائس جداً أعتقد بأن الذهاب لطبيب الأسنان فرصة مرشحة |
| 1950'lerden beri, kanseri tedavi etmek için, umutsuzca bu anahtar ve kilit modelini deniyoruz. | TED | فمنذ عام 1950، حاولنا بشكل يائس تطبيق آلية القفل و المفتاح لنموذج السرطان. |
| Westboro'dan ayrılışımdan birkaç hafta önce, annem bana bir şey söyledi; ailemle kalabilmemin bir yolu olmasını çaresizce umut ederken... | TED | قالت لي أمي شيئاً قبل أسابيع من مغادرتي لويستبرو، حين كنت آمل بشكل يائس أن تكون هناك طريقة ما كي أظلّ مع عائلتي. |
| Köpeğinin bana dik dik bakmasını sağlaman ne kadar ümitsiz durumda olduğunu gösteriyor. | Open Subtitles | إحضار كلبك ليحدق بي ما هو إلا دليل كم يائس أنت |
| "çünkü bu sen de benim kadar çaresizsin demek olur" | Open Subtitles | " لأن ذلك سيعني أنك ستكون يائس مثلي تماما ً |
| Dinle, ben bu paradan umutsuzum ve biz arkadaşız, öyle mi? | Open Subtitles | اسمع، أنا يائس للحصول على المال، و نحن أصدقاء، صحيح؟ |
| Hepsini öldür madem, eğer bu kadar çaresizsen. | Open Subtitles | أستمر , أقتلهم جميعاً اذا كنت يائس منهم |
| Depresyonda ve arayış içinde. | Open Subtitles | أنه يائس , أنه محتاج |
| Bir ara o kadar umutsuzluğa kapıldım ki Yahudi bir kulübü bile denedim. | Open Subtitles | , أتعرف , أنا كنت يائس جدا هناك لفترة أنا حتى حاولت النادي اليهودي |
| - Çaresizseniz... - Yardımına ihtiyacı olanlar var, Michael. | Open Subtitles | إذا كنت يائس شخص يحتاج مساعدتك مايكل |
| Üstündeki bu kadarsa sefil bir satıcı olmalısın. | Open Subtitles | يبدو أنك بائع يائس إذا كان هذا كل مالديك |
| Bu yüzden çaresizdi. Müvekkilime silah çekti. | Open Subtitles | لذلك قام بشىء يائس , سحب سلاح على موكلى. |