Gitmeliyiz. O şeyin neler yapabileceği hakkında bir fikrin yok. | Open Subtitles | علينا أن نذهب،لــيس عندي فكرة ما ذلك الشيء يستطيع فعله |
- yapabileceği bir şey yoktu. - Evet ama beni buradan çıkarabilirdi. | Open Subtitles | هو عاد ورأى الشرطي لم يكن هنالك شيء يستطيع فعله. |
Tek yapabildiği uzaktan izlemek olan biri nasıldır bilir misin? | Open Subtitles | ماذا يفعل الشخص عندما يكون كل ما يستطيع فعله هو المراقبة من بعيد؟ |
Onun neler yapabildiğini gördüm. Kocamı öldürüşünü izledim. | Open Subtitles | لقد رأيت ما يستطيع فعله رأيته يقتل زوجي |
Onun ne yapabileceğini gördüm. O gerçek Jason'dı. | Open Subtitles | أنا رأيت ما يستطيع فعله إنه جاسون الحقيقي |
Yani, bu gizemli herif, kendi yapamadığı neyi Hilan'a önermiş olabilir ki? | Open Subtitles | من هذا الرجل الغامض الذي يوظف هيلان لشيئ لا يستطيع فعله بنفسه؟ |
Bir yarışçı başka ne yapabilir ki? | Open Subtitles | هذا كُل ما يستطيع فعله أيّ سائق. |
Sizin uçan çocuklardan biri karadakilerin yapamadığını yaparsa Hava kuvvetleri için iyi görünecek, ha? | Open Subtitles | ان واحدا من طياريها فعل ما لم يستطيع فعله الرجال على الارض , هه ؟ |
yapabileceği tek şeyin... | Open Subtitles | أراه يقوم بالشيء الوحيد الذي يستطيع فعله |
Hep yapabileceği bir şey olduğunu düşünürdü. | Open Subtitles | كان دائماً يعتقد أن هناك ما كان يستطيع فعله |
Şu an için yapabileceği bir şey yok. | Open Subtitles | على أي حال, لا يوجد أي شيء يستطيع فعله في الوقت الحاضر |
Bu insanların neler yapabileceği hakkında hiçbir fikrin yok. | Open Subtitles | أنتِ لا تملكين فكرة عما يستطيع فعله هؤلاء الناس |
Onu geri almak için yapabileceği bir şey olup olmadığını soruyordu bana. | Open Subtitles | لقد سألني مراراً إن كان هناك أيّ شيءٍ يستطيع فعله ليعيدها. |
Daha yeni bankanın güvenlik sisteminde bir mil genişliğinde delik açtım, ve onun yapabildiği tek şey orospu, kaltak, orospu, kaltak. | Open Subtitles | لقد دمرت ثغرة للتو في نظام أمن البنك باتساع ميل وكل ما يستطيع فعله هو عاهرة, عاهرة, عاهرة, عاهرة |
Savcının tek yapabildiği davayı temyize götürmek. | Open Subtitles | كل ما يستطيع فعله المدعي العام هو بأن يفرض القضيّة على الإستئناف. |
İki tonla şarkı söyleyebilirsiniz keşişlerin yapabildiği gibi, işte böyle... | TED | يمكنك الغناء بصوتين مختلفين وهذا ما يستطيع فعله الرهبان، وهو مثل... |
İnsanlar neler yapabildiğini öğrenirlerse üzerine kilise inşa ederler. | Open Subtitles | عندما اكتشف الناس ما ... يستطيع فعله بنوا الكنيسة فوقه |
Frost çocuğun neler yapabildiğini görmek istedi ve şimdi biliyor. | Open Subtitles | فروست" أراد أن يعرف ما يستطيع فعله " هذا الصبي الآن |
Şimdilerde bir nevi açık kaynak olan Dobsonian dijital teleskoplarıyla bazı ışık kaynaklarıyla internette çalışan 6 amatör astronom 30 yıl önce sadece Jodrell Bank'ın yapabildiğini 10 yılda geliştirdiler. | TED | الآن , ستة من علماء الفلك المتحمسون يعملون على الإنترنت باستخدام تيلسوكوبات دوبسونيان الرقمية وهي الى حد كبير مفتوحة المصدر مع بعض المجسات الخفيفة التي تم تطويرها خلال العشرة سنوات الماضية , الإنترنت يمكن أن يفعلوا ما كان يستطيع فعله جوردل بانك منذ 30 سنة مضت |
Victor, size büyülü dünyanın neler yapabileceğini kesinlikle hiçbir fikrim yok. | Open Subtitles | فيكتور ، ليس لديك أدني فكرة ما الذي يستطيع فعله العالم السحري |
Bu adamın ne yapabileceğini bilmediğim kesin. Adam kafayı yemiş. | Open Subtitles | لم أعرف ما يستطيع فعله هذا الشخص إنه معتوه |
Şimdi programın neler yapabileceğini gördüm tek seçeneğin tuz buz etmek olduğuna karar kıldım. | Open Subtitles | حسن ، الآن وبعد أن رأيت ما الذي يستطيع فعله اقتنعت أن الحل الوحيد هو أن ندمره إلى أشلاء صغيرة |
İnsan beyni diğer beyinlerin sahip olmadığı neye sahip? Diğer beyinlerin yapamadığı neyi yapabiliyor? | TED | ما الذي يمتلكه الدماغ البشري وحده أو يستطيع فعله دون سواه؟ |
- Hangi konuda? - Ott senin için ne yapabilir ki? | Open Subtitles | ـ ما الذى يستطيع فعله أوت من أجلك ؟ |
Bu durum okula başladığı dönemde daha çok belirginleşmeye başladı; her gün yapması gereken giyinme eylemi, ne yapıp ne yapamadığını kendisine sürekli hatırlatan bir uyarıcıya dönüştü. | TED | وذلك أصبح جلياً جداً عندما بدأ المدرسة، وهذا الفعل الدائم من ارتداء الملابس كان تذكيرًا دائمًا بماذا يستطيع أو لا يستطيع فعله. |