| - Niye almamış peki? - Çünkü 9:00 uçağı doluymuş, évidemment. (açıkçası.) Yer yokmuş. | Open Subtitles | لأن رحلة الساعة التاسعة كانت محجوزة بالكامل لم يكن لديها مكان |
| Geldiğinde kan basıncı yokmuş İç kanaması varmış. | Open Subtitles | لم يكن لديها ضغط في الدم عندما تم احضارها لقد تعرضت لنزيف داخلي حاد من المستحيل علاجه |
| -Geldiğinde kan basıncı yokmuş. Bir saat uğraşmışlar. | Open Subtitles | احضروها ولم يكن لديها اي ضغط في الدم وقاموا بمحاولة انعاشها لأكثر من ساعة |
| Epey dikkatliymiş, ama görünüşe göre bundan kurtulacak vakti olmamış. | Open Subtitles | لقد كانت حريصه جداً و لكن لم يكن لديها وقت للتخلص من هذا |
| Kaza mahalini terk etmemesi gerektiği ile ilgili bir fikri de yoktu. | Open Subtitles | لم يكن لديها أدنى فكرة أنه لا يجدر بها مغادرة موقع الحادث |
| Zavallı Kaplan ne kadar güçlü olduğu konusunda bir fikre sahip değildi. | Open Subtitles | النمرة المسكينه لم يكن لديها ادنى معرفه ما هو مقدار قوتها |
| Ortaokuldan önce ailesi çok kuralcıymış, haydut olacak cesareti yokmuş. | Open Subtitles | قبل المدرسة العليا كانت عائلتها صارمة جدا ولم يكن لديها الشجاعة أن تصبح مجرمة |
| Uzun zamandır yanında oynayacak kimsesi yokmuş. | Open Subtitles | لم يكن لديها أى أحد ليلعب معها منذ مدة طويلة جداً |
| Malesef pek arkadaşı yokmuş. | Open Subtitles | لسوء الحظ لم يكن لديها الكثير من الأصدقاء |
| Böyle bir tabancaya karşı hiçbir şansı yokmuş. | Open Subtitles | بندقية من هذا القبيل، لم يكن لديها فرصة. |
| Jessica'nın laboratuar sonuçlarına göre kanseri yokmuş. | Open Subtitles | حسنا ، بالنسبة لتحاليل جيسيكا لو يكن لديها سرطان |
| kimseye danışıp yardım alma imkânı olmayan anneciğimin kendi kendine kitaplardan öğrenmek dışında bir seçeneği yokmuş. | Open Subtitles | بسبب أنها لا تستطيع سؤال شخص آخر للمساعدة أو النصيحة أُمي لم يكن لديها أي سبيل آخر للاعتناء بنا إلا عن طريق الكتب |
| Şirkette kalmış çünkü zaten gidecek bir yeri de yokmuş. | Open Subtitles | وبقيت مع الشركة لأنّه لمْ يكن لديها أيّ مكان آخر تذهب إليه. |
| Erkek arkadaşı yokmuş ve neden parkta olduğuna dair bir fikirleri de yok. | Open Subtitles | لمْ يكن لديها خليل، ولا يعرفان سبب وجودها بالمُتنزّه. |
| Evet. Isabella'nın cep telefonu yokmuş. Belki işten biriydi. | Open Subtitles | صحيح ، و إيزابيلا لم يكن لديها هاتف محمول لذا ربما كان صديق في العمل |
| Çünkü annen çok şişmandı, kızın başka çaresi yokmuş. | Open Subtitles | لأن والدتك كان جد سمينة لم يكن لديها أي خيار نوعا ما |
| Emily'nin seçme şansı yokmuş gibi duruyor. | Open Subtitles | أجل يبدو بأن إيميلي لم يكن لديها الكثير من الخيارات |
| Görünen bir sağlık problemi ya da maddi sorunu yokmuş. | Open Subtitles | لم يكن لديها مشاكل صحية منتظرة أو مشاكل مالية |
| ...nedenini sormaya çalışmış ...ama soramamış vakti olmamış | Open Subtitles | حاولت ان تسأل لماذا لكن لم يكن لديها الوقت الكافي |
| Zaten düşününce, başka bir seçeneği de yoktu. | Open Subtitles | حسنٌ، إذن، فكِّروا في الأمر، لم يكن لديها خيار آخر. |
| Joshua bütün kurallara sahip değildi, Artie. | Open Subtitles | ماذا ؟ جوشوا لم يكن لديها جميع القواعد ، أرتي. |