"يوصل" - Translation from Arabic to Turkish

    • teslim
        
    • götürür
        
    • bağlayan
        
    • getiren
        
    • iletmek
        
    • dağıtıyordu
        
    • taşıyan
        
    • iletiyor
        
    • gönderiyor
        
    • götürüyormuş
        
    Şoför tekne teslim ediyormuş. Öteki adamın aniden ortaya çıktığını söyledi. Open Subtitles سائق الشاحنة كانت يوصل قارباً قائلاً أن الرجل الآخر خرج فجأةً
    Ya konu ifade etmeye gelince?Oyuncunun çalışmasını teslim ettiği zamana gelince? Şöyle ki,teknolojilerimiz bize kendimizi ifade etme imkanı veriyor mu? TED لكن ماذا عن التعبير، ماذا عن اللحظة التي يوصل فيها الفنان قطعته الموسيقية؟ أنتم تعلمون، هل تسمح لنا التقنيات بالتعبير؟
    Onu Billy Fisher buldu. Oraya market siparislerini götürür. Open Subtitles بيلي فيشر عثر عليها فهو يوصل الأغراض إلى هناك
    Hayır, bu bok çukurunu diğer kasabaya bağlayan 11 km.lik toprak yoldan geldik. Open Subtitles لا، أخذنا طريق طوله سبعة أميال يوصل هذه البـلـدة النتنة بالمديـنة التالية
    Onu her gün onu evden işe, işten eve getiren çocuk. Open Subtitles للعمل Hae-joo انه الشخص الذى يوصل و للعودة للمنزل كل يوم
    Biri bir mesaj iletmek istediğinde diğerlerinin hemen gözardı edeceği yolları kullanmayı yeğlerim. Open Subtitles عندما يبحث الشخص لكي يوصل رسالة انا افضل لاستخدام السفن ورفض الآخرين بسهولة
    Bir adamla karşılaştım. Süt dağıtıyordu. Open Subtitles ثم رأيت ذلك الرجل، لقد كان يوصل طلبية حليب.
    Çölün içlerine doğru malzeme taşıyan bir kamyonu kullanıyordu. Open Subtitles لقد كان يقود الشاحنة يوصل المؤنات إلى مكان ما في الصحراء
    Uyuşturucuyu birinden alıp birine iletiyor diye bir adamı tutuklayabilir misiniz? Open Subtitles لا يمكن اعتقال رجل لأنه يوصل المخدرات من رجل لآخر
    Bu cihaz optik sinire bağlanıyor, o da uyarıları beynindeki görme merkezine gönderiyor. Open Subtitles هذا الزرع يوصل بالعصب البصري، الذي يرسل الإندفاع إلى مركز vislon في دماغه.
    Taksi şöförüne adresi verdim ama yalnızca 20$'ım vardı ve görünüşe göre. bir arpa boyu götürüyormuş beni yolda indirdi bu ayakkabılarla yürümek zorunda kaldım ve kırıldı bir daha da internetten ayakkabı almam. Open Subtitles .. أعطيت العنوان لسائق سيارة الأجرة ،ولكن كان معي 20 دولاراً فقط .. وقد اتضح أن هذا المبلغ لا يوصل المرء لأيّ مكان
    Parayı önden alayım yarın sabah ilk iş olarak teslim edilsin. Open Subtitles سوف أقبل بالمال مقدماَ يوصل في أول صباح الغد
    Ve sürücümüz tüm bunları müşterilere teslim ediyor. Open Subtitles والسائق يوصل إلى الزبائن في جميع أنحاء المدينة
    Birileri gece yarısında çiçek teslim eden bir çiçekçi bulmuş. Open Subtitles شخص ما وجد بائع زهور يوصل بعد منتصف الليل.
    Muhtemelen şu anda dışarda oturan bir suikastçıya silahı teslim ediyordu. Open Subtitles إنه كان يوصل المسدس إلى قاتل محترف و الذي على الأرجح يجلس في الخارج الآن
    Çok Çalışmak Sadece Bizim Gibi İnsanları Uzağa götürür. Open Subtitles العمل الشّاق هو يوصل النّاس من أمثالنا إلى أبعد الحدود
    Şimdi bu bizi hızlıca üçüncü ve son parçaya götürür; yani görüşlerimizi iyi yaşam üzerine kurmak için, onları yıkmalıyız, böylece hayat, sağlık ve sağlık hizmetleri hayatı daha mükemmel hâle dönüştürebilir, daha az kötüleştirmesi yerine. TED الآن هذا يوصل بنا إلى ثالث وأخر جزء لهذا اليوم أعني, نحن بحاجة أن نرفع أنظارنا, أن نضع نصب أعيننا الرخاء حتى أن الحياة والصحة والرعاية الصحية تصبح حول جعل الحياة أكثر روعة أكثر من مجرد جعلها أقل فظاعة
    Yaşayan tüm canlıları bağlayan ve birleştiren bir aşk. Open Subtitles الحب الذى يوصل ويجمع كل الأشياء الحية
    Yaşayan tüm canlıları bağlayan ve birleştiren bir aşk. Open Subtitles الحب الذى يوصل ويجمع كل الأشياء الحية
    Aslında biz de yemeği getiren kişi için burdayız. Open Subtitles في الحقيقة نحن هنا بخصوص من يوصل الطعام..
    Ona hiç dikkat etmezsiniz ama postanızı getiren o hoş adam karısını dövüyordur. Open Subtitles لن تعرفها عندما تنظر إليه ولكنذلكالرجُلاللطيفالذي يوصل البريد.. يضربزوجته..
    Elektriği iletmek için birşeye ihtyacım var, ama çok fazla değil. Open Subtitles أحتاج لشيء يوصل الكهرباء و لكن ليس الكثير منها
    Bir adamla karşılaştım. Süt dağıtıyordu. Open Subtitles ثم رأيت ذلك الرجل، لقد كان يوصل طلبية حليب، واكنت برفقته فتاة صغيرة،
    Ama mallarımızı taşıyan adam, Lance alkollü araç kullanırken yakalandı. Open Subtitles ولكن هذا الرجل الذي كان يوصل المواد لنا لانس ركنت سيارته بسبب انه كان يقود سكراناً
    Bu deri elektriği, tıpkı bir tel ya da bir metal gibi iletiyor. Open Subtitles الجلد يوصل الكهرباء بنفس طريقة الأسلاك وقطعة المعدن
    Çocuklarımıza yanlış bir mesaj gönderiyor. Open Subtitles يوصل للأطفال رسالة خاطئة
    Evet, hayvanat bahçesinde bir paket götürüyormuş, kutup ayılarından birinin kendisine selam çaktığını sanmış. Open Subtitles نعم, لقد كان يوصل طرد في الخارج في حديقة الحيوان اعتقد أن واحد من الدببه القطبية يلوح له

    Most frequent words and phrases

    Arabic-Turkish: 10k, 20k, more | Turkish-Arabic: 10k, 20k, more