Bu çerçeve günümüzde önemlidir, bu karmaşada, belirsiz bir yerde, sanatçıların ve tasarımcıların bize öğretecek çok şeyleri olduğuna inanıyorum. | TED | و هذا الإطار مهم جدا اليوم ، في هذا التعقيد، مساحة غامضة، والفنانين والمصممين لديهم الكثير ليعلمونا، على ما أعتقد. |
bir de, çerçeve çam ağacından, ve İtalyan ressamlar eskiden kavak kullanırlardı. | Open Subtitles | إضافة, إن الإطار مدعّم بالصنوبر والرسامين الإطاليين أضافوا إليها حور العين لاحقاً |
Geçen hafta da, senin resim benimse çerçeve olduğumu söylemiştin. | Open Subtitles | الاسبوع الماضي,قلت ذلك كنت انت اللوحة و انا كنت الإطار |
En iyisinden, üç vitesli, alüminyum çerçeve, gidon kurdelesi ve bir zil. | Open Subtitles | عالية، بثلاث سرعات و إطار من الألومنيوم، و شريط للجادون و جرس |
Üzerinde kan lekesi ve yarım parmak izi olan çerçeve parçası buldum. | Open Subtitles | حصلت على إطار الصورة كسر هنا مع أثر الدم إيجابية والطباعة جزئية. |
Şurada iki küçük çerçeve var, içleri boş ortalıkta bunlara uyan bir resim yok. | Open Subtitles | مثلاَ هناك إطارات لوحتين وكلها فارغ ولا يبدوا هناك لوحة تناسب مقاسهما |
Resmi bir yere koy, yarın yeni bir çerçeve buluruz. | Open Subtitles | أعثري على مكانًا تضعين فيه الصورة وسنشتري الإطار في الغد |
Sizi, faydacılığın, etik teoriler hakkında düşünmek için doğru bir çerçeve olmadığına ikna etsem, ne kazanırım? Bir tartışmayı kazandığımızda ne kazanırız? | TED | ماذا أكسب إن أقنعتكم أن مذهب المنفعة ليس حقاً الإطار الصحيح للتفكير في النظريات الأخلاقية؟ فما الذي نجنيه عندما نكسب جدال ما؟ |
Tamam, bu da son çalışma. Adı Framerunners (çerçeve koşucuları). | TED | حسناً، هذا آخر مشروع. اسمه الـ 'عدائي الإطار'. |
İşte biz de kendi çerçeve veya iskeletimizi oluşturmak için aynı pencere yapısını kullandık, bu bir odaya asılı duruyor ve her iki taraftan da görülebiliyor. | TED | لذا فقد استخدمنا نفس مفردات النافذة لصنع الإطار أو الشبكة الخاصة بنا المعلقة في الغرفة و التي يمكن رؤيتها من الجانبين. |
Mahkemenin cinsiyet ayrımcılığı ya da ırk ayrımcılığını gördüğü çerçeve tek taraflıydı ve çarpıtılmıştı. | TED | الإطار الذي كانت تعتمد عليه المحكمة التمييز بين الجنسين أو التمييز العنصري كان متحيزًا ومشوّهًا. |
Çoklu bakış açıları sadece görünürdeki korkuyu yoğunlaştırıyor– gözleri çerçeve boyunca yersiz bir barış arayışına gönderiyor. | TED | الزوايا المتعددة تعمل فقط على عرض الرعب مُظهرةً الأعين الدائرة باندفاع حول الإطار في بحثٍ غير مجدٍ عن السلام. |
Ayrıca çerçeve boyunca gizlenmiş ek unsurlar yakın gözlemciler için daha fazla sırlar bile sunuyor. | TED | والعناصر الإضافية المختبئة في أرجاء الإطار تعرض أسرارًا أكثر للمراقبين عن كثب. |
Şu anda doğru soruları bulmak ve sormak için güzel bir kavramsal çerçeve oluşturmaya başladık. | TED | ولكن أعتقد لما أننا الآن في بداية إطار فكري عظيم لاستنتاج وطرح الأسئلة الصحيحة. |
Tabii ki yeniliği incelemek için test edilebilir çerçeve gerekiyordu. | TED | بالطبع، نحتاج إلى إطار اختبار لدراسة الابتكار. |
Bunun yerine tarihi bir çerçeve içerisinde düşünelim. | TED | لكن فلنفكر بدلا عن ذلك بالتاريخ ضمن إطار. |
Mevcut bir çerçevesi olan insanlar, ekonomik bir çerçeve, bir mühedislik çerçevesi, yaptklarının mantığının tüm cevabı verdiğini düşünürler. | TED | الناس الذين لديهم إطار عمل موجود إطار عمل اقتصادي ، إطار عمل هندسي، ًــ يشعرون انه بالفعل منطقياً في اجابته |
içinden - genellikle - olağanüstü mavi gökyüzünü gördüğünüz muhteşem bir çerçeve | TED | وداخل إطار مدهش يمكنك مشاهدة -- عادة -- سماء زرقاء غير عادية. |
çerçeve resimlerinin... moda olduğu dönemde... bu piyasada modellik yapmıştım. | Open Subtitles | لقد كنت عارضاً لصور الأغلفة قديماً عندما كنا في مرحلة الرجل العادي الذي يكتسح صناعة عرض إطارات الصور |
Bunlar gözlük değil, içi boş çerçeveler, sadece çerçeve, bakın. | TED | هذه ليست نظارة, إنها إطار خالى من العدسات, فقط اطار خالي من العدسات. |
çerçeve duvara sabitlendi, ama onu sökebileceğimi söylemeye cesaret edebilirim. | Open Subtitles | تلك الإطارات على الحائط, لكن اخشى ان اقول بانه لا يمكنني جلبها. كيف هرب هذا ؟ |
O halde bu çerçeve içinde yaşayan sistemler, evren için vazgeçilmez çünkü evrenin aslında ne olduğunu onlar bulacaklar. | Open Subtitles | لذا فإنَّ الأنظمة الحية في هذا الاطار هي أساسية بعض الشيء للكون لأنها |
Ucuz plastik çerçeve ve camlar. | Open Subtitles | الاطارات والعدسات اللاصقة الرخيصة. |
Yaptığım şey, elimden bir çerçeve inşa ettim. | Open Subtitles | وما فعلتُه هو أنني بنيت هيكلاً مِن خشب البُندق |
- çerçeve koleksiyonu yapıyor. | Open Subtitles | -أنه يجمع أطارات الصور |