İki IŞİD militanından her biri, bir parça kağıt seçiyordu. | TED | سيختار اثنان من مقاتلي داعش قطعة من الورق لكل منهما. |
Tüm bu bölgelerde İŞİD'nin, STK çalışanları ve sivillere yaptığı saldırılar arttı. | Open Subtitles | كل هذه المناطق شهدت هجمات متزايدة. بواسطة داعش على الموظفين و المدنيين. |
IŞİD'e bakınca gördüğü buydu. | TED | هذا ما رأته في تنظيم الدولة الإسلامية في العراق والشام المسمى داعش. |
IŞİD insanların nasıl yönlendirilebileceğini iyi biliyor, onları takip edenlere dikkatlice bir mesaj gönderiyorlar. | TED | تدرك داعش ما الذي يحفز الناس وتصوغ الرسالة بعناية لكل مجموعة من الناس. |
Sadece bir saniye düşünün. IŞİD mesajının iletimini sağlamak için işitme engelliler için bile zaman ve çaba sarf ediyor. | TED | فكروا بذلك للحظة: بذلت داعش الوقت والجهد للتأكد أن رسالتها تصل إلى الصُم وضعيفي السمع. |
IŞİD'in insanların aklını çelmesinin sebebi yalnızca teknoloji ustalığı değil. | TED | وليس الأمر في الحقيقة ذكاءً تقنيًا لتنال داعش إعجاب القلوب والعقول. |
IŞİD halifeliği altında hayatın nasıl olduğunu gösteren cep telefonu görüntülerini internete yükleyen yerliler var. | TED | يوجد محليون ممن ينزلون لقطات عبر هواتفهم المحمولة لما تبدو عليه الحياة في خلافة حكم داعش. |
Bu insanlar IŞİD'in uyguladığı pazarlama yetisine sahip değiller. | TED | ليس لهؤلاء عمومًا براعة التسويق كما لدى داعش. |
Örneğin, IŞİD'in ortadan kaldırılmasının bir güvenlik başarısı olduğunu hepimiz biliyoruz | TED | مثلاً، جميعنا نعرف بأن هزيمة داعش هو انتصار أمني. |
IŞİD'in İslam ile olan ilişkisi Ku Klux Klan'ın Hristiyanlıkla olan ilişkisi kadardır. | TED | علاقة داعش بالإسلام بنفس قدر علاقة كو كلوكس كلان بالمسيحية. |
Birleşik Devletler hükümeti geçenlerde IŞİD'e karşı yürüttüğü savaşta çıkmazda olduğu kabul etti. | TED | اعترفت الحكومة الأمريكية مؤخرًا أنها في مأزق في حربها ضد داعش. |
Ancak birçok insanın bilmediği şey ise insanların IŞİD'e karşı pasif eylemi kullanarak karşı durmalarıdır. | TED | لكن أغلب الناس لا يعلمون أن الناس وقفوا ضد داعش مستخدمين انضال السلمي. |
IŞİD Haziran 2014'de Musul'u ele geçirdiğinde okulların müfredatında değişiklik yaparak kendi uç ideolojilerinin dayandığı bir müfredat koyduklarını duyurdular. | TED | عندما أسرت داعش مدينة الموصل في يونيو 2014، أعلنوا أنهم سيضعون منهجًا دراسيًا جديدًا مبنيًا على أيديولوجيتهم المتطرفة؛ |
IŞİD'i şiddete dayanmayan bir eylemle yenmeyi hayal etmek zor olabilir. | TED | ربما يبدو من الصعب هزيمة داعش باستخدام تحركات سلمية؛ |
Geçen yıl içerisinde, arkeolojik sahaların yok edildiğine ve IŞİD gibi grupların toplu yağmalama yaptığına dair korkunç haberlere tanık olduk, | TED | على مدار العام الماضي، شاهدنا عناوين مروعة من التدمير الكبير للمواقع الأثرية، والنهب الهائل من جماعات مثل داعش. |
IŞİD'in modern insan hayatlarını yok etme niyetlerini düşününce kültürel kimliği de yok etmek onlar için doğal bir uzantı. | TED | وبمعرفة أن داعش لديها توق لتدمير حياة الإنسان المعاصر، ولذا فهم امتداد طبيعي لتدمير الهوية الثقافية أيضًا. |
IŞİD'in sahaları yağmalayarak kar sağladığını biliyoruz ama işin boyutunu bilmiyoruz. | TED | نحن نعلم أن داعش تربح من خلال تدمير المواقع، ولكننا لا نعرف المقياس. |
Beş yıl sonra, ciddi terör saldırılarıyla ve IŞİD'in yaygınlaşmış eleman toplamaları ile boğuşuyor. | TED | بعد خمس سنوات, مازالوا يعانون من هجمات إرهابية خطيرة وتجنيد تنظيم الدولة المستشري. |
Mesela Iyad el-Baghdadi'yi ele alalım, Twitter'da IŞİD'le eğlenen bir aktivist. | TED | لنأخذ على سبيل المثال, إياد البغدادي, ناشط يسخر من تنظيم الدولة على التويتر. |
IŞİD, kızları ayırıp ayrı ayrı satmaya karar verdi. | TED | قرر تنظيم الدولة الإسلامية فصل الفتيات وبيعهن بشكل فردي. |