| Koca çeneli ve ağızlarında gümüş kaşıkla dolaşan tipler. | Open Subtitles | هؤلاء الأولاد من ذوي الفم الكبير و الذين ولدوا و في أفواههم ملاعق من ذهب |
| Ama evinizin serseriler tarafından yağmalandığını ve ailenizin ağızlarında çorap bodrumda bağlandığını farz edin. | Open Subtitles | لكنلنفترضللحظةأنمنزلكهاجمه اللصوص.. وقيّدوا عائلتك في القبو وجواربٌ في أفواههم |
| ağızlarında da birer sembol varsa, kodun tamamlanmasına bir sembol kaldı demektir. | Open Subtitles | إن كان لديهم أيضًا رموز في أفواههم سيتبقى رمز واحد في تسلسل الرمز الكامل |
| ağızlarında yemek oturan müşteriler ne olduğunu anlamaz bile. | Open Subtitles | العملاء الذين يملا الطعام افواههم .. لا يعرفون ماذا يجري اصلا |
| Gözlerinde ve ağızlarında deniz kabuğu olan dört kurban var. | Open Subtitles | لدينا اربعة ضحايا غطيت افواههم واعينهم بالاصداف |
| ağızlarında aynı şekeri buldum. | Open Subtitles | وجدت نفس الحلوى داخل فمهم ! |
| O ağızlarında hediye atları seyir değil kullanılan eminim. | Open Subtitles | أنا واثق بأنه معتاد على عدم رؤية أفواه الخيول المهداة |
| Altın, gümüş, boyunlarında bileklerinde, pis ağızlarında ne varsa. | Open Subtitles | الفضّة الذهب، حول رقابهم حول أرساغهم، في أفواههم القذرة! |
| İnsanlar hep gülümsüyor Sanki ağızlarında limon var | Open Subtitles | *الناس يبتسمون وكأن هناك ليمون* *في أفواههم* |
| Zararsız köpekbalıkları sanki ağızlarında asma kilit varmış gibi süzülüp gittiler. | Open Subtitles | "إن أسماك القرش غير المدمرة, "مرت بالجوار بسلام كما لو أن أقفالاً على أفواههم |
| ağızlarında is yok. | Open Subtitles | ليس عندهم أوساخ في أفواههم |
| Ama ağızlarında 1 ve 2 rakamları var. | Open Subtitles | ارقام واحد واثنين الرومانية في افواههم |
| Ya da ağızlarında elma olan domuzlar. | Open Subtitles | او خنازير مع تفاح في افواههم |
| - ağızlarında küçük bir şişe vardı. | Open Subtitles | -كلهم كان في فمهم كبسولة . |
| Kurbanların ağızlarında bulunan yanık izleri birer sayı. | Open Subtitles | هذه علامات في أفواه الضحايا تشكل أعداد |