Bunun yerine, alternatifler aşağı yukarı aynı değerde, değerleri aşağı yukarı aynı düzeyde ama aynı zamanda da farklı çeşitlerde değere sahip. | TED | بدلًا عن ذلك، فإن البدائل هي بنفس حارة القيم، بنفس رابطة القيم، بينما تكون في ذات الوقت مختلفة جدًا في نوع القيمة. |
Üzerinde çalıştığımız projelerde bu düz binalar, zevkli şekiller olabilirken, ancak maddiliği aynı hissi veriyor, gerçekten uzun zamandır araştırmaya çalıştığımız ve alternatifler keşfettiğimiz bir şey. | TED | في المشاريع التي عملنا عليها، هذه المباني الملساء، حيث أنها قد تكون بشكل فاخر، لكن الجوهر هو نفسه، شيء كنا تحاول البحث عنه حقا، واستكشاف البدائل. |
(Kahkahalar) İşin ana fikri ortada. alternatifler için bakmalısıniz ki, | TED | لكن العبرة، هي أنه يجب أن تبحثوا عن البدائل |
Aslında, sizinle alternatifler olduğunu paylaşmak istiyorum. | TED | بالواقع، أود أن أشارككم حقيقة أنه هناك بدائل. |
Sorunla baş edecek grupları yaratmak yerine, grupların spontane bir şekilde değişik alternatifler etrafında oluşmasına izin vermeye karar verdiler. | TED | وبدلاً من إنشاء مجموعة لتولي هذه المهمة، قرروا السماح للمجموعات بالظهور تلقائيًّا حول بدائل مختلفة. |
Ama bu örnekte en önemli şey alternatifler üzerinde düşünmek. | TED | ولكن أهم ما في هذا المثال هو ضرورة التفكير في البديل. |
Ama sosyal bilimciler olarak, olası alternatifler arayışındayız. | TED | لكن كعلماء اجتماع، واصلنا البحث عن البدائل الممكنة. |
alternatifler aynı kulvarda olduğunda ne seçtiğinizi çok çok önemli olabilir ama bir alternatif diğerinden daha iyi değildir. | TED | عندما تكون البدائل متساوية، قد يهم كثيرًا الخيار الذي اخترته، ولكن أحد البدائل ليس بأفضل من الآخر. |
alternatifler aynı kulvarda olduğu zaman bize verilen gerekçeler, bir hata yapıp yapmadığımızı belirleyecek gerekçeler en az ne yapmamız gerektiği kadar etkisiz. | TED | عندما تكون البدائل متساوية، فإن الخيارات المعطاة لنا، تلك التي تحدد فيما إذا كنا نرتكب خطئًا، صامتة أمام ما نفعله. |
ve işte kullanılabilecek diğer alternatifler.. bunlardan daha çok var | TED | و هنا بعض البدائل التي لا تحتاج الى التفكير، والكثير مازال باقيا |
Müşterilerimizin çoğu pantolonları hapsedici buluyor biz de onlara büyük bedenler için geniş bir yelpazede alternatifler sunuyoruz. | Open Subtitles | لذا سنعرض لك مدى البدائل المطروحة للرجل المحترم الفضفاض |
Sana oldukça cazip alternatifler sundum. | Open Subtitles | بينما هو كذلك، سأعطيك عدد من البدائل اللذيذه |
Bu süre içinde belli olmuştur ki hayvan deneyleri hakkındaki şu alternatifler aslında seçenek değildir. | Open Subtitles | من الواضح أن هذه البدائل المقترحة بدلا من الإختبار على الحيوانات هى ليست بوسائل بديلة على الإطلاق |
Bazı alternatifler bulabileceğimizi söylemeye çalışıyordum. | Open Subtitles | ما اقوله هو اننا ربما نجد بعض البدائل نحن ؟ |
Senin pozisyon, efendim, Eğer alternatifler tartmak zaman ama ben inanıyorum, Bunu göreceksiniz... | Open Subtitles | في موقفك سيدي ولكنني أعتقد أنك عندما تزن البدائل سوف تجد أن |
Bu yüzden de toplum olarak daha iyi alternatifler sunmamız gerek. | TED | ولهذا تحديداً لما يجب علينا كمجتمع أن نوفر بدائل أفضل. |
Çünkü bundan beş yıl sonra, bizim korkunç nükleer güce karşı gerçekten sahip olacağımız alternatifler aklınızı başından alacak. | TED | لأن بعد خمس سنوات من الآن، ستجتازك وسنحصل على بدائل متجددة لهذه الطاقة النووية الوخيمة ذات القوة الرهيبة. |
Sonunda mahkemeye gidersek, size sakatlığınıza karşı neden başka... alternatifler aramadığınızı soracaklardır. | Open Subtitles | إذا ما ذهبنا أخيراً إلى المحاكمة سيسألونك، لماذا لا تبحث عن بدائل لإعاقتك لماذا ترفض الكرسي المتحرك؟ |
- Patron, başka alternatifler de olmalı. | Open Subtitles | أيها الرئيس، يجب أن تكون هناك بدائل أخرى. |
Al Gore: Sonunda olumlu alternatifler ekonomik sorunlarımız ve ulusal güvenliğimizle birleşiyor. | TED | آل غور: أخيراً البديل الإيجابي ينسجم مع التحدي الذي يواجه إقتصادنا وتحدي أمننا القومي. |
Ya da onu faniliğin değişiklikleri ve örneğin benim gibi nüfuzluların merhametine mecbur etmek gibi alternatifler var. | Open Subtitles | الخيار البديل هوّ إخضاعها لوطأة مخاطر الموت... ورحمة القوى، بطش على سبيل المثال... |
Ne gibi alternatifler? | Open Subtitles | ما هو ذلك البديل ؟ |