zayıf bağları olan kişiler sayesinde bulmuşlar. | TED | بل حصلوا عليها عبر الروابط الضعيفة، عبر أشخاص تعرفوا إليهم لتوهم. |
Isıyı açtığınız zaman şekerdeki kimyasal bağları oluşturur ya da kırarsınız, böylece kahverengi bir karamel meydana gelir. | TED | تشعل الحرارة، وتبدأ بإنتاج أو تحطيم الروابط الكيميائية في السكر، مشكلاً سائل كراميل يميل للبُني، صحيح ؟ |
Üçüncü kural, ben bu bilgiyi geri aldığımda o sadece birinin boyu, kilosu ve nerede doğduğu bilgisinden ibaret değil, onun bağları olmalı. | TED | الشرط الثالث هو أنني عندما أحصل على تلك المعلومات فهي لا تحوي فقط طول ووزن شخص ما أو متى وُلد، هي تحوي علاقات. |
Annesinin, politikacılarla güçlü bağları var. | Open Subtitles | ومن جانب والدتها يوجد هناك علاقات شخصية وثيقة مع أناس من الحكومة |
Kaloriler az olabilir, ama aile bağları sağlamdır. | Open Subtitles | قد تكون السّعرات الحراريّة قليلة، لكن العلاقات قويّة. |
Stajyer doktorlarımdan biri, boyun bağları çevresinde ödem ve bazı morartılar fark etti. | Open Subtitles | لكن أحد الأطباء المتدربين رأى كدمات وتورم حول أربطة عنقها والتي ظهرت كبقع بيضاء منيرة في أشعة الرنين المغنطيسي |
Ama liften zengin sebze, meyve ve tam tahıllar yediğinde; bunlardaki sindirilemeyen beta bağları, kana glukoz salınımını yavaşlatır. | TED | لكن أكلك لغذاء غني بالألياف كالخضروات، والفواكه، وجميع الحبوب روابط بيتا غير القابلة للهضم تبطئ تدفق الجلوكوز في الدم |
Ama bazen kendini korumak için bu bağları koparman gerekir. | Open Subtitles | لكن ,في وقت ما يجب أن تقطعي هذا الرابط .لكي تحمي نفسك |
Bağlı organizasyonlarımızda, zayıf bağları güçlendirmeye çalışırız ancak güçlü bağların gücünü hafife alırız. | TED | في علمنا علم مؤسسات الشبكة تعلمنا أن القوة في الروابط الضعيفة و لكننا نقلل من قوة الروابط القوية |
Bu kritik bağları gösteren başka bir örnek vereyim. | TED | إليك مثالًا آخر يبين تلك الروابط الحاسمة. |
Öfkemizin asıl tehlikesi bağları koparma ya da tabakları kırma değil, | TED | الخطر الحقيقي لغضبنا لا يكمن في كونه سيكسر الروابط أو الأطباق. |
Gerekli bağları sağlamak için akıllıca bir strateji. | Open Subtitles | إنها أستراتيجية ذكية لأقامة علاقات طويلة وقوية |
Milli Güvenlik, İran İstihbaratı'yla yakın bağları olduğunu düşünüyor. | Open Subtitles | ووكالة الأمن القومي تعتقد أنّ له علاقات قوية مع الإستخبارات الإيرانية. |
Abla, sen evleniyorsun bu bütün bağları koparmak zorunda olduğun anlamına gelmiyor. | Open Subtitles | أختي الكبيرة، الزواج لا يعني بأنك يجب أن تقطعي كل العلاقات |
Bu bizim ilişkimiz biliyormusun çoğu zamn insanların tuhaf bağları vardır bizimkisi gibi | Open Subtitles | هذه علاقتنا تعرف، راج في العديد من الاوقات العلاقات تتشكل لمجرد ذلك |
ıtalyanlarla bağları koparmak neye mal olacak, görelim. | Open Subtitles | أريد معرفة تكلفة قطع العلاقات مع الإيطاليين |
Size yeni ayakkabı bağları aldım. | Open Subtitles | لقد إشتريت لك أربطة حذاء جديدة |
Sadece hücre bağları madeni birarada tutar, ama bağlar bir kırılırsa... | Open Subtitles | فقط روابط الخليةَ تَحْملُها في المراقبة، لكن إذا كَانتْ الروابطِ ًمَخْرُوقه |
Son evre de, birincil duygusal bağları birbirinden koparma. | Open Subtitles | المرحلة الأخيرة هي قطع الرابط العاطفي الإبتدائي. |
Başlığı çıkartırsanız, arkamda bağları bulacaksınız. | Open Subtitles | إن نزعت قلنسوة الرداء، ستجدين الأربطة بخلف السترة |
Aile bağları görevi dürtüsüyle belki. | Open Subtitles | ربما يلهمه بالثأر واجبه نحو الرباط الأسريّ. |
Ayrılmış olmalarına rağmen bağları asla koparılamaz. | Open Subtitles | وبالرغم من تفرقها، إلا أن رابطتهما لا يمكن كسرها. |
Onlar da Tommy'i yatılı okula göndererek kardeşiyle olan bağları kopardılar. | Open Subtitles | نعم,لذا نقلوا تومي لمدرسة داخلية في كولورادو و قطعوا كل الصلات بينه و بين شقيقته |
Evet, bağları çözün ve hepimiz binene kadar bırakmayın. Sana güveniyoruz Sid. Anladın mı? | Open Subtitles | حلّا الداليات ولا تتركاها حتّى نرتاد السفينة، نعتمد عليكما يا (سيد)، مفهوم؟ |
Birkaç ay öncesine kadar Guatemala, örgütlü suçlarla bağları bulunan yozlaşmış eski askeri yetkililer tarafından idare edilmekteydi. | TED | حتى أشهر قليلة مضت كانت جواتيمالا محكومة من قبل مسؤولين عسكريين سابقين فاسدين تربطهم علاقة بالجريمة المنظمة. |