fırsatlar ortada, ama onları toplayabilecek cesarete sahip olanlar için. | Open Subtitles | توجد الفرص, لكن فقط لؤلائك الذين لديهم الجرأة الكافية لاغتنامها |
Yetenekleri olan ama fırsatları olmayan bu kişileri bulmalı ve yeteneklerini iyiye kullanmaları için onlara fırsatlar vermeliyiz. | TED | يجب ان نجد اشخاص بالمهارات لكن بدون الفرص و اعطائهم الفرص لاستخدام مهاراتهم للخير |
Brezilya'daki açlığın çehresini dönüştürüyor, ve belli bir çapta ve fırsatlar yaratıyor. | TED | وغير نسب المجاعة في البرازيل، وهو على مستوى البلد، يولد الفرص. |
Öğrenci olduğumdan beri, Gando'daki diğer çocuklara daha iyi fırsatlar sunmak istedim. | TED | عندما كنت طالب, أردت أن افتح فرص أفضل للأطفال الآخرين في غاندو |
İlkel atalarımız, evleri ve canları tehlikede olunca bilinmeyen yerlere yol almaya daha iyi fırsatlar bulabilmek için cesaret ettiler. | TED | وعندما أدرك أسلافنا الأوائل أن مساكنهم ومعيشتهم في خطر، غامروا بإيجاد طريقهم وسط بيئات غريبة بحثاً عن فرص أفضل للعيش. |
Bunları inşa ederken karşılaşılan zorluklar ve bu teknolojiyi uygulamak için inanılmaz fırsatlar hakkında bir kaç şey söylemek istiyorum. | TED | احب ان احدثكم قليلاً عن التحديات في بناءها وبعض الفرص الرائعه في تطبيق هذه التكنولوجيا. |
Elbette, bazıları bu yeni dünyada fırsatlar arıyor. | TED | هنالك بالطبع البعض من الذين يبحثون عن الفرص في هذا العالم الجديد. |
Öğrenmeye, acı çekmeye, ayağa kalkmaya, bütün bu fırsatlar bize verilmiştir, ama onlar fırsatlardır ve kendilerini o fırsatlardan yararlandıran kişileri | TED | لنتعلم، لنتألم، ولندافع، كل هذه فرص ممنوحة لنا، لكنها فرص، ومن يجعلون أنفسهم متلقين لهذه الفرص هم من نعشقهم. |
Ve sonra kalbimizi de açabiliriz, fırsatlar için, başkalarına yardım etmek için, diğerlerini mutlu etmek için, çünkü hepimizin mutlu olduğu zamandan başka hiçbir şey bizi daha fazla mutlu edemez. | TED | ومن ثم يمكن أن نفتح قلوبنا، قلوبنا لهذه الفرص، لهذه الفرص التي تمكننا من مساعدة الآخرين، لنجعل الآخرين سعداء، لأنه لاشيء يمكنه أن يجعلنا أكثر سعادة من أن نكون جميعا سعداء. |
Ve kalbimizi fırsatlara açtğımız zaman, fırsatlar bizi bir şeyler yapmaya davet eder ve bu da üçüncüsü. | TED | وعندما نفتح قلوبنا لهذه الفرص، تدعونا الفرص للقيام بشيء ما، وهذه هي النقطة الثالثة. |
Ben bu görünmez sınırlara sık sık çarptım ve kadınlar için fırsatlar olsun istedim. | TED | وقد طرقت كثيرا ذاك الباب وأردت أن تحظى المرأة بالمزيد من الفرص. |
Birisi için iş başvurusunda bulunun, bu işi yapmaları ve yeni fırsatlar edinmeleri için onları teşvik edin. | TED | أشيروا إلى شخص لتولي وظيفة وشجعوهم على استلام تلك الوظائف وأخذ الفرص الجديدة. |
Yol gösterin ve destekleyin, onlar geliştikçe fırsatlar üretin. | TED | أرشدوه واكفلوه وامنحوه الفرص وهو يتطور. |
Ulusal Güvenlik ve CIA, böyle ortalığı karıştıran fırsatlar için bekliyor. | Open Subtitles | الأمن القومى و الاستخبارات قد انتظروا فرص مثل هذه لتحريك الاناء |
Orada Amerikan Beyzbolu için yeni taraftarlar buluruz, finansal fırsatlar sonsuz olur. | Open Subtitles | سنجد مشجعون جدد هناك للبيسبول الأمريكية فرص المكاسب المالية ستكون بلا حدود |
Ama şöhret kalıcı bir şeyler yapmak için şaşırtıcı fırsatlar yaratabilir. | Open Subtitles | لكن الشهرة تستطيع خلق فرص مذهلة لعمل أشياء تبقى إلى الأبد |
Bu mesleki eğitim programı geçim becerileri ve bununla birlikle ekonomik özgüven için önemli fırsatlar sundu. | TED | برنامج التدريب المهني يقدم مهارات لكسب العيش، ومعهم، فرص هامة من أجل الاعتماد على الذات اقتصاديًا. |
Bu tür bir yapıdan elde edebileceğiniz bazı muazzam fırsatlar var. | TED | هناك فرص كبيرة يمكن اقتناصها من مثل هذه المنصات. |
Ve sular çekildiğinde, yeni fırsatlar gün ışığına çıkar. | Open Subtitles | و حينما يرجع منسوب الماء، تنبثق فرصٌ أخرى |
Dünya, çok hücreli organizmalar, sofistike genetik yapılar ve sekse sahip olunca yeni fırsatlar boy gösterdi: hayvanlar mümkün oldu. | TED | ما إن أتيحت للحياة على الأرض فرصة تعدد الخلايا وأشكال جينية معقدة، والجنس، أتيحت فرص جديدة: أصبحت الحيوانات موجودة. |
Annelerin hepsi Çin'de yaşarken büyük zorluklar yaşamışlar ve çocuklarına Amerika'da daha iyi fırsatlar verebilmek için usanmadan çalışmışlar. | TED | جميع الأمهات مررن بتجارب صعبة أثناء عيشهن في الصين، وقد عملن بلا كلل لمنح أطفالهن فرصاً أفضل في أمريكا، |
Çöl ansızın yeşile kestiğinde ise görünüşte en ıssız görüneni bile bir fırsatlar diyarına dönüşebilir. | Open Subtitles | و عِندما تَخضرُّ الصحراء فجأة يُمكنُ لأكثر الأماكِن وحشة أن .تُصبِح أرض الفُرص |
Ve bu, teknolojistler için bir takım olağanüstü karmaşık fırsatlar yaratacak. | TED | وأعتقد أن ذلك سينشئ فرصا مثيرة للإهتمام للتكنولوجيين. |
İnsanların karşısına fırsatlar çıkartırım. | Open Subtitles | أُهدى الناس بالفرص. انه عمل شبيه بالعميل. |
Gördüğünüz gibi yenileyici ve bölüştürücü bir tasarım, 21. yy ekonomisi için muazzam fırsatlar doğuruyor. | TED | أنتم ترون، التصميم المتجدد والمتوزع يخلق فرصًا استثنائية لاقتصاد القرن 21. |
Böylesine zor zamanlarda, yeni ekonomik fırsatlar yaratmak amacıyla eyalet yönetiminin, iş adamlarıyla el ele vermesi hayatidir. | Open Subtitles | منَ الضروري في هذه الأوقات العصيبَة أن تعملَ حكومة الولاية جنباً إلى جنب معَ الشركات لخلقِ فرصٍ اقتصادية جديدة |
Tecrübelerime dayanarak konuşuyorum bu türden aksilikler, genelde birbirini tamamlar ve beklenmedik yeni fırsatlar ortaya çıkar. | Open Subtitles | أتعلم، بمحض خبرتي، نكسات كهذه يتواجد معها فُرص جديدة وغير متوقعة. |
"Büyük yatırımcılar, dünya savaşıyla yakından ilgileniyorlar, çünkü savaş, yüksek kar getirecek fırsatlar demek." | Open Subtitles | ، كَانتْ المصالح المصرفية الكبيرة مهتمة جداً بالحرب العالميةِ " "بسبب الفرصِ العظيمة للأرباحِ الكبيرةِ |
Anuk'un duyma kaybı düzgün bir şekilde teşhis ve tedavi edilirse büyürken edineceği tüm fırsatlar ve hayatı tamamen farklı olabilir. | TED | إذا تم تشخيص ومعالجة فقدان السمع لدى أنوك بسرعة، فإن حياته والفرص التي يحظى بها خلال نشأته يمكن أن تتغير بشكل كبير. |
- Bana öyle fırsatlar yarattı ki. | Open Subtitles | وإنها حعلتني أتساءل. |