| İşin aslı, dünyamızdaki fakirler her türlü şiddet sistemine kısılmış durumda. | TED | في الحقيقة، إن الفقراء في عالمنا محاصرون بمنظومة كاملة من العنف. |
| Bütün fakirler gibi en dipten, yani dünyanın en ucuz makinesiyle başladım. | Open Subtitles | على غرار الفقراء كلّهم بدأت من الحضيض مع العارضة الأرخص في العالم |
| Usta afyon mağaralarına yangını söndürmeye gittiğimizde, fakirler para kasasına hücum etti | Open Subtitles | سيدي حين ذهبنا لاخماد، النار على أوكار الأفيون الفقراء داهمت قبو المال |
| fakirler için çaldığımız mallar buraya getirirdik, tahıl artık neyiniz varsa. | Open Subtitles | نحن كنّا نجلب المواد التي نسرقها هنا حبوب وما لدينا، للفقراء |
| demişti. Bu çok güzel bir tanımlama. Çünkü eğer varlıklıysan, varlıklılar için daha fazla para isteyebilirsin, fakirler için daha az. | TED | وهو تعريفٌ جميل، لأنه إذا كنت غنيًا لربما أردت أن يأخذ الأغنياء أكثر والفقراء أقل. |
| Madem Tanrı birini kurtaracak bırak onlar hasta ve fakirler olsun. | Open Subtitles | لو ينبغي أن ينقذ الله أحد فيفترض أن يكونوا الفقراء والمرضى |
| Deve gibiydi, iki hörgüçlü bir deve fakirler ve zenginler ve arada kalan bir kaçı. | TED | لقد كان عالم جمل، كالجمل مع حدبتين، الفقراء والاغنياء، وكان هناك القليل بينهما. |
| Organizasyonlar, fakirler için onların kendileri için yaptıklarından daha çok şey yaptıklarını kanıtlamak zorunda kalırlardı. | TED | سيكون على المنظمات أن يثبتوا أنهم يقدمون صنيعا للفقراء أكثر مما يقوم به الفقراء لأنفسهم. |
| David'in fakirler için çalışmayı isteyerek hükümetini geliştirmek şeklinde büyük bir görevi var. | TED | مهمة ديفيد الكبرى هي العمل لصالح الفقراء وتحسين حكومته. |
| Buna karşın, fakirler ve toplumumuzdaki en zayıf kişiler, onları gözetime karşı tamamen zayıf kılan cihazlar kullanmaktadırlar. | TED | في المقابل، الفقراء والفئات الأكثر ضعفًا في مجتمعاتنا يستخدمون أجهزة تتركهم عرضة تمامًا للمراقبة. |
| Çalıştıklarında bile zenginler fakirler kadar ter dökmüyor. | Open Subtitles | حتى وهم يعملون، فلا يتعرّق الأغنياء مثل الفقراء |
| Evet, biliyorum, inanın bana fakirler sevinçten havaya uçmakla kalmayacak daha da az fakir olacaklar, değil mi, Redgrave ? | Open Subtitles | أوه .. نعم .. أنا أعلم و صدقني إن الفقراء سوف لن يكونوا فقط منبهرين |
| Zengin olan kazanır, fakirler güçsüzdür. | Open Subtitles | الأغنياء يفوزون دائماً بينما الفقراء بلا حول ولا قوة |
| Çünkü fakirler için bir cennet, hükmedenler için nadiren memnun edicidir. | Open Subtitles | لأن جنة الفقراء نادرا ً ما تئول لأولئك الذين يحكمون |
| Yaşlı bir kadın ölü bir erkekten, bekarlar, evlilerden, siyahlar beyazlardan, fakirler zenginlerden daha az değerlidir. | Open Subtitles | إمرأة متوفية أقل من رجل متوفى العزاب أقل من المتزوجون السود أقل من البيض ، الفقراء أقل من الأغنياء |
| Duydum ki fakirler Five Points'te kapı kapı dolaşıp insanlara isyankarları desteklediklerini belli eden mumlar yakmalarını istemişler pencerelerine. | Open Subtitles | سمعت أن الفقراء ينتقلون من منزل لأخر فى النقاط الخمس يسألون عمن يساندهم فى أعمال الشغب بأن يضعوا شمعة فى نافذتهم |
| Temiz suya erişimleri var, fakirler için yemekleri var ve sıtmanın kökünü kurutmuşlar. | TED | فمصر أمنت المياه النظيفة, والطعام للفقراء. وتخلصوا من الملاريا. |
| Barışseverler, merhametli olanlar hastalar, fakirler, dışlanmış olanlar hiçbiriniz ödülsüz kalmayacaksınız, çünkü cennet sizlerin! | Open Subtitles | وصـناع السلام والرحماء 000 والمرضي والفقراء والمنبوذون000 كلهم سوف يباركوا لأن الجنه لكم |
| fakirler zenginler hakkında istediklerini der, "Seni adi zengin p...i. | Open Subtitles | الفقير يمكنه قول ما يريد عن الغني أيها الغني اللعين |
| Tabi, zayıflar, fakirler veya uymayanlar için yeri olmayan bir dünya. | Open Subtitles | أجل ولا مساحة فيه للفقير والضعيف أو من لا يناسبه |
| Ve tolumda kısa çubuğu çeken fakirler daima olacaktır. | Open Subtitles | وسيكون دائما هناك فقراء في المجتمع يحصلون على النهاية القصيرة للعصا, |
| Onlar mantıklı sebeplerle terk ediyorlar. Bu yüzden fakirler hep fakirleşiyorlar. -Kim öğretti sana bunu, baban mı? | Open Subtitles | تخلت عنها لسبب وجيه لهذا السبب الفقير يزداد فقراً |
| İşin aslı, Bay Wayne fakirler, dürüst davranmadığınızı söyledi. | Open Subtitles | الصدق، سيّد (وين) الـ(فاكير) قالوا إنك لم تكن صادقاً معهم |
| Her zaman oldukları kadar fakirler. | TED | ما يزالون فقراء كما كانوا دائما |