Sanırım Rwanda'da yılda iki hafta yetim çocuklara bakman vicdanını rahatlatıyordur. | Open Subtitles | أتصور أن الأسبوعين اللذان تمضيانها برواندا بمعالجة الأيتام تجعل ضميرك صافياً |
Yoksa, vicdanını başka bir yere götür... bu arada biz de senin kıçını kurtarmanın bir yolunu bulalım. | Open Subtitles | وإلا خذ ضميرك فى مكان آخر بينما نفكر كيف نحمى مؤخرتك |
vicdanını kapıdan girmeden bırakmalısın, tatlım. | Open Subtitles | يجب أن تترك ضميرك خلف عتبة بابك, يا عزيزي |
vicdanını altına satan bir paralı asker, İşverenini yargılamaya çok zor cesaret edebilir. | Open Subtitles | المرتزقة الذي يبيع ضميره من أجل الذهب، لا يجب عليه أن يحاجج رئيسه |
3 çocuklu birini kovduğun için, vicdanını rahatlatmaya çalışıyorsun. | Open Subtitles | تحاول تخفيف شعورك بالذنب لطردك إمرأة لديها 3 أولاد |
Başkalarının vicdanını görebileceğim bir pencere yok. | Open Subtitles | لا أملك نافذةً أنظر من خلالها إلى ضمير شخص آخر |
Ülke için en iyisini vicdanını rahatlamak pahasına harcayamazsın! | Open Subtitles | انت فقط لاتقرر .. ان تضع ضميرك جانباً للحصول على الافضل فى سبيل هذه البلاد |
Uçurumun kıyısında geziniyorsun ufaklık. vicdanını kemiren şeyi söylesen iyi olur. | Open Subtitles | ابني، أنت لديك شيئاً يلهب ضميرك من الأفضل أن تقوله |
vicdanını rahatlatacaksa hakeden birisini suçlarsın. | Open Subtitles | إذا تريد أن تجعل من ضميرك راضياً فلتضع اللوم على شخص يستحق ذلك |
Senden vicdanını bir kenara koymanı istemek şimdiye kadar yaptığım en kötü şeylerden biriydi. | Open Subtitles | طلبي إليك أن تنقض ضميرك كان أحد أسوأ أفعالي |
Ama senin için önemli olan değerini kazanmak yerine bekaretini korumak ise, o zaman ne seni, ne de vicdanını bir daha rahatsız etmeyeceğime yemin ederim. | Open Subtitles | ولكن لو كنتِ تودين الإحتفاظ بعذريتكٍ لمن يستحقها أقسم ألا ازعجكِ أو ازعج ضميرك مجدداً |
Senin vicdanını rahatlatman, onun daha iyi hissetmesini sağlamayacak Zoey. | Open Subtitles | أتعلمين يا زوي، تطهير ضميرك لن يحسّن حالته |
Demek istediğim Alan, sevdiğin kadına sırf kendi vicdanını rahatlatmak için günahlarını yıkamazsın. | Open Subtitles | ما أقصده, يا ألان, هو, ليس من العدل أن تريح ضميرك عن طريق الإلقاء بالذنب على المرأة التي تحبها |
Bak, vicdanını rahatlatman umrumda değil. | Open Subtitles | انظر , أنا لا يمكنني أن أصبح أقل اهتماماَ لمحاولتك لإراحة ضميرك |
Bunu sırf vicdanını susturmak için yapıyorsun. Öyle mi? | Open Subtitles | هذا فقط لان ضميرك يؤنبك بعد فصلي من الوزارة |
Bir insan, en iyi rehber olarak vicdanını tayin etmelidir. | Open Subtitles | لكن ينبغي على رجل يطبق القانون أن يكون ضميره الحي هو أفضل دليل يملكه |
Majesteleri, Kraliçe Catherine ile olan evliliğini vicdanını rahatlatmak için sorgulamamızı istedi. | Open Subtitles | لقد طلب فخامته الاستفسار عن طبيعة زواجه من كاترين من آراجون ليهدأ ضميره وتصح روحه |
Papa'ya söyleyin, eğer Kral sonuçtan memnun kalmazsa, vicdanını rahatlatmak ve eşinden ayrılmak için başka yollar bulacaktır. | Open Subtitles | أخبرا قداسته , إن لم ينل الملك مراده من المحكمة البابوية سيلجأ إلى وسائل أخرى تريح ضميره وتخلصه من زوجته الحالية |
Ellie kendini suçlu hissediyor, vicdanını rahatlatmak istiyor. | Open Subtitles | ايلي تشعر بالذنب لانها هجرتني لذلك فهي لاتريد ان تشعر بالذنب |
Efendim, Majestelerinin vicdanını rahatlatmak için bir yol bulmanız şart. | Open Subtitles | أيها اللورد، عليك إيجاد طريقة ما للتخفيف من ضمير صاحب الجلالة |
Zavallı, acınası Lucky Dyson, suçlu vicdanını rahatlatmak için kendini uyuşturuculara vermişti. | Open Subtitles | المسكينة لاكى دايسون التى انقلبت لأستخدام المخدرات لتوقف عذاب ضميرها |
Temel olarak, kanuni olmasa da üstün kişinin böyle bir hakkı olabileceğini ve eğer düşüncesi faydalı bir amaca hizmet edecekse vicdanını ve diğer engelleri aşabileceğini ileri sürdüm. | Open Subtitles | إن ما أقصد أن الخارق لديه الحق الشخصي, وليس الشرعي, في أن يأذن لضميره بأن يتخطّى بعض الحواجز, وذلك في حالة واحدة هي أن تتطلب فكرة الانسان أن يتخطى الحواجز وهذا متوقف على سلامة النوع الانساني *المترجم: |