| 227ton sıvı yakıtla hareket eden mekiğin mürettebatı ilk hedeflerine doğru yol alıyorlar. | Open Subtitles | انطلقت بـ 500 ألف رطل من الوقود يوجه الطاقم الآن المكوك لوجهته الاولى |
| Ve hepimiz aracın içine girince bunu hissediyoruz, milyonlarca litre yakıtla uzaya çıkarken kendimizi oraya bağlamak. | TED | هذا ما نشعرهُ عندما نصعدُ للمركبة، ونجهّزها بأكثرَ من مليونِ باوند من الوقود للانطلاقِ إلى الفضاء. |
| Derin uzaydan kalan 5 birim yakıtla deponu doldurup, son durağının koordinatlarını giriyorsun | TED | ترسلون شعاع الخمسة وحدات من الوقود من الفضاء لملء خزان الوقود إلى الامتلاء، واكتبوا في إحداثيات وجهتكم النهائية. |
| Bu arada, Orokana endişeyle Fugōri'nin dönüşünü bekliyordu, uçağı tamamen yakıtla dolu ve gitmeye hazır. | TED | في أثناء ذلك تنتظر اوروكانا عودة فوجوري في ترقب، طائرتها مملوءة بالوقود ومستعدة للإقلاع. |
| Tamamen yakıtla dolu bir kamyonet istiyorum. | Open Subtitles | أريد شاحنة متوقّفة في الخارج ممتلئة بالوقود |
| Bir gemiyi, bu iğrenç kayalığa gitmeye yetecek kadar yakıtla kim satar? | Open Subtitles | من يبيع سفينة بوقود كاف فقط لايصالنا الى هذا المكان السئ؟ |
| Depodaki yakıtla uçuşa devam etmemeye karar verdim. | Open Subtitles | قرّرتُ بأنّني لَنْ أَستمرَّ الطيران بالوقودِ أصبحتُ. |
| Bu arabaların, az yakıtla çok yol gittiklerini sanıyordum. | Open Subtitles | أعتقد أن هذه السيارات لا تحتاج للكثير من الوقود |
| O kadar yakıtla Fiji'ye kadar gidebileceğimizi fark ettim. | Open Subtitles | ولكني أعتقد مع بعض الوقود يمكننا الذهاب إلى فيجي |
| Evet ama derideki emilim oranı Leung'un yakıtla ölümünden saatler önce temas ettiğini gösteriyor. | Open Subtitles | أجل، لكن معدل امتصاص الجلد يشير بأن ذلك متصل مع ذاك الوقود قبل ساعات من موته |
| Yarım saatlik yakıtla saatte 160 km uçsa,.. | Open Subtitles | نصف ساعة تساوي ،من الوقود الباقي ،السفر بسرعة 100 ميل بالساعة |
| Kalkanları olduğu için ben daha bunların hangi yakıtla çalıştığını bile bilmiyorum. | Open Subtitles | ولا يمكنني تحديد نوعية الوقود التي تعمل بها الطوربيدات لأنها محصنة |
| Kalkanları olduğu için ben daha bunların hangi yakıtla çalıştığını bile bilmiyorum. | Open Subtitles | ولا يمكنني تحديد نوعية الوقود التي تعمل بها الطوربيدات لأنها محصنة |
| Emisyon ve yakıtla ilgili ve bu kısıtlamalar onları boğdu. | Open Subtitles | بسبب الانبعاثات واستهلاك كمية الوقود وخلافه |
| Teknedeki dizel yakıt, kızın üstündeki yakıtla uyuşuyor. | Open Subtitles | وقود الديزل على القارب يطابق الوقود الذي وجدناه على الفتاة |
| Bir galon(3,78L) yakıtla 200 ile 385 km yol giden araçlar, hidrojen yakıt hücreleri, elektrik veya gelişmiş biyoyakıtlar arasından herhangi bir kombinasyonu kullanabilir. | TED | تلك السيارات ذات كفاءة تعادل 125 إلى 240 ميل للجالون الواحد يمكنها أن تستخدم أي خليط من الهيدروجين و خلايا الوقود, .و الكهرباء و الوقود الحيوي المتقدم |
| İmparatorluğu yakıtla doldurmak için kullanabilirdik. | Open Subtitles | يمكننا استخدامه في تزويد الإمبراطورية بالوقود |
| Oğlum yakıtla oynamasaydı bu uçağı 10 kere doldurmuştum. | Open Subtitles | كنت أملأ هذه المركبة عدة مرات بينما إبني كان يعبث بالوقود |
| Adamlarımız yakıtla döndükten sonra yola çıkarız. | Open Subtitles | حالما تعود مجموعات الاستكشاف بالوقود سنكون على الطريق |
| Kuşumuz seni oraya götürmek için yeterli yakıtla dolu, ama Dallas orada olmayabilir. | Open Subtitles | لقد امتلأت الطائرة بوقود كافي لكي تأخذك هناك و لكن "دالاس" قد لا تكون هناك |
| Depodaki yakıtla uçuşa devam etmemeye karar verdim. | Open Subtitles | قرّرتُ بأنّني لَنْ أَستمرَّ الطيران بالوقودِ أصبحتُ. |