Noel'de - hatta aslında her zaman - harika ıslak bir öpücük almanın muhtemelen yegane yolu klozet ile cinsel ilişkiye girmenden geçiyor. | Open Subtitles | أن السبيل الوحيد الذي ستحصل به على قبلةٍ في الكريسماس أو في أي وقتٍ آخر، هو أن تعمل كمنظمٍ للدخول على دورات المياه. |
Hayır olamaz, Georgina o gösteriye hayat veren yegane şeydi. | Open Subtitles | كلا, جورجينا كانت الشيء الوحيد الذي يبث في عرضك الحياة. |
Kırmızı köşede 48 kez kazanmış ve hiç kaybetmemiş, bu evin yegane yenilmezi... | Open Subtitles | باللباس الأحمر، مع سجل 48 إنتصار ودون خسائر، البطل الوحيد في هذا البيت، |
İnsanlar ve bonobolar yüz yüze seks yapan yegane hayvanlardır, ikisi de hayattayken... | TED | بنو البشر والبونوبو هما الحيوانات الوحيدة التي تمارس الجنس وجها لوجه وعندما يكون كل منهما على قيد الحياة |
Ve o gitarr, bütün enstrümanlarım arasında, o bağlantıyı kurabilen yegane aletti. | TED | وقد كانت الآلة الوحيدة من بين كل الآلات التي أعزف عليها التي صنعت معها هذه الرابطة |
Kendi yegane oğlunu bir et parçası gibi çarmıha gerdi. | Open Subtitles | ؟ لقد علّق إبنَه الوحيد بالحبال وكأنه شقةُ عجل ذبيح |
Ve oğlunu bundan sağ kurtaracak yegane insan da sensin. | Open Subtitles | و الآن انت الوحيد الذي سيبعد ابنك عن هذا حياً |
Şu andan itibaren, hatti zatında, meşru oğlum, ve yegane mirasçıma bırakıyorum. | Open Subtitles | الذي سيعتبرمن الآن فصاعداً بكل الأغراض بمثابة أبني الشرعي . ووريثي الوحيد |
İrade, evrenin karanlık güçlerine karşı her daim yegane silahımız olmuştu. | Open Subtitles | دائماً ما كانت الإرادة سلاحنا الوحيد ضد قوى الظلام التي بالكون. |
İrade, evrenin karanlık güçlerine karşı her daim yegane silahımız olmuştu. | Open Subtitles | دائماً ما كانت الإرادة سلاحنا الوحيد ضد قوى الظلام التي بالكون. |
O gulyabaninin, zavallı yaşamına anlam veren yegane şeyi almasına nasıl izin verirsin? | Open Subtitles | كيف تسمحُ لتلك البشعة أن تأخُذ الشيء الوحيد الذي يعطي لحياتك البائسة معنى؟ |
Grace'in sırtında gördüğünü ve kızımın yegane umudumuz olduğunu söyledi. | Open Subtitles | وقالت انها شاهدتها على ظهر غريس، وقالت هي أملنا الوحيد. |
Ağaçlar devrildi, çitler yıkıldı ama sen kurtarılması gereken yegane şeyi kurtardın. | Open Subtitles | اقتُلعت الأشجار ، والسياج ولكنك انقذتِ الشيء الوحيد الذي كان يحتاج الإنقاذ |
Mammografi bu kadar zamandır elimizin altında bulunan yegane tetkik yöntemi. | TED | والماموغراف الان هو الخيار الوحيد الذي يمكن الاعتماد عليه لتقليل نسبة الوفيات تلك |
Sanırım bu paranın kullanılmasını engelleyebilen yegane örnek durumdu. | TED | أعتقد أنها السابقة الوحيدة على الإطلاق التي يُمنع فيها إستخدام المال. |
O karşılığında hiçbir şey elde edemediğin yegane... evlilik dışı ilişkidir. | Open Subtitles | بل هي العلاقة الوحيدة إضافة للعلاقة الزوجية حيث لا يمكنك أن تربح شيئا |
Cevabımı herhangi bir Amerikan vatandaşının yapabileceği yegane yolla oluşturuyorum... | Open Subtitles | أنا أصيغ إجابتي بالطريق الوحيدة التي يمكن لمواطن أمريكي أن يصيغها |
Rütbemin ondan yüksek olduğu yegane zaman şimdi. | Open Subtitles | انها المرة الوحيدة فى حياتى التى سيمكننى فيها أن أعطيه رتبة |
Şimdi silahlı güçler üzerinde kuşku yaratmak istiyorsunuz, ülkemizin yegane sağlıklı unsurları. | Open Subtitles | الآن أنت تريد أن تلقى بشكوكك على قواتنا المسلحه العناصر الصالحه الوحيده فى بلادنا |
Polis bir şeyler olduğunu biliyor. Buradaki yegâne yabancılar biziz. | Open Subtitles | ذلك الشرطي يعرف أن شيء ما حدث و نحن الأغراب الوحيدين |
Bize güvenmelisin, Nick.Bizler hayatını sana geri verebilecek yegane insanlarız. | Open Subtitles | أنت يجب أن تثق بنا، نيك. نحن الوحيدون الذين يمكن أن يعيدو لك حياتك. |
Aslında onu teşhis edebilecek yegâne kişiler sizlersiniz. | Open Subtitles | في الواقع ، أنتما الوحيدان اللذان يمكن أن تحددا هويته |
Arthur, Albion topraklarını birleştirecek tek ve yegâne kral olacak. | Open Subtitles | آرثر هو ملك المستقبل الذي سَيُوحّدُ أرضَ ألبيون. |