| İyi bir yalancının yeteneği insanları yalan söyleme yeteneğin olmadığına inandırmaktır. | Open Subtitles | موهبة الكاذب الجيد تجعل الناس تعتقد أنك تفتقر إلى موهبة الكذب |
| Hep ortaklıkta bir kişinin yeteneği diğerine göre ziyade baskındır. | Open Subtitles | في كل شراكة .. هناك شريك أكثر موهبة من الآخر |
| Genel tanımı: diğerlerinin hislerini anlama ve paylaşma yeteneği. İkinci niteliği duygusal. | TED | هذا فقط تعريف قياسي: القدرة على فهم ومشاركة مشاعر الآخر. والجزء العاطفي. |
| Ancak bu yeteneği kullanışımız ile mutluluğumuz arasındakı ilişki hala net değil. | TED | وحتى الآن ليس من الواضح ما العلاقة بين استخدامنا لهذه القدرة وسعادتنا. |
| Kız arkadaşı, işi , parası , hobisi, yeteneği olmayan birinin. | Open Subtitles | شخص ما بدون حبيبة, بدون عمل بدون هوايات, بدون مهارات خاصّة |
| İlk armağan, yetenek, zihingörüşü - diğer insanların zihinlerine girip ne sunabildiklerini öğrenebilme yeteneği. | TED | الموهبة الاولى، قراءة الافكار القدرة على النفاذ الى عقول الاخرين ومعرفة ما يمكن ان يقدموه |
| Bazı insanların böyle şeylere doğuştan yeteneği vardır ve belki seninki de budur. | Open Subtitles | بعض الناس لديهم مجرد موهبة طبيعية لهذه الأشياء، و ربما هذا هو لك. |
| Yazma yeteneği kendini bu şekilde belli ediyor karanlık tarafta. | TED | هكذا موهبة الكتابة تكشف نفسها على الجهة المظلمة. |
| Bestecilik yeteneği bağışlandığı kadar kolayca geri alınabilir mi? | TED | هل انتزعت عني موهبة كتابة الأغاني بالسهولة التي أعطيتها؟ |
| O yeteneği olan biri var o da benim. Bilgisayardan uzak dur! | Open Subtitles | هناك شخص واحد فقط يملك هذه القدرة أنا إبقى بعيداً عن الحاسوب |
| Tanrı bana kodları ruha çevirebilme yeteneği olan bir kız gönderdi. | Open Subtitles | يد الله جلبت لي فتاة مع القدرة لتحويل كود في الروح. |
| Bu Chris'in yeteneği dahilinde önerebileceği bir teklif değil, kadın söylemiş olmalı. | Open Subtitles | لا شيء يشير الى أن كريس يملك تلك القدرة,فلا بد أنها هي |
| Sende aradığım bu, Ted. Doğru ve kritik düşünme yeteneği. | Open Subtitles | هذا ما أبحث عنه يا تيد مهارات التفكير الحرج الجيدة |
| Öncelikle, zeka ya da yeteneği övmeden bilgece övebiliriz. | TED | أولاً، يمكننا ان نمدح بحكمة، لا ان نمدح الذكاء او الموهبة. |
| Biraz neşelendiğinde yeteneği geri gelecektir. | Open Subtitles | عندما تَجدُ بَعْض البهجةِ ثانيةً، سَتَرْجعُ موهبتها |
| Dışarıda başka biri varsa ama onun yeteneği, başkalarına istediğini yaptırmaksa? | Open Subtitles | ماذالوكانهناكشخصما.. كانت قدرته هي إجبار .. الناس على فعل ما يريد؟ |
| Yapabildiği söylevsel olmayan birkaç yeteneği vardı. | TED | و كان لديه زوج من المهارات البسيطة الغير لفظية باستطاعته ان يفعلها |
| yeteneği gördüğüm an tanırım. Bu gün başlayabilir misin? | Open Subtitles | يمكنني اكتشاف المواهب عند رؤيتها، هل يمكنكِ البدء اليوم؟ |
| İnsanın şekil tanıma yeteneği bir iki tarafı keskin bıçaktır. | Open Subtitles | مهارة الإنسان في التعرف على الأنماط كانت سيفاً ذو حدين |
| Ama bu yeteneği, türümüzün korunmasına katkı sağlamak yerine kendin için kullandın. | Open Subtitles | ولكن بدلًا من استخدام هذه المهارة للحفاظ على جنسنا استخدمتها لمساعدة نفسك |
| İnsan zihninin, sadece insan zihninin yeteneği olduğunu düşündüğümüz yetenekler var. | TED | هناك قدرات للعقل البشري نعتقد أنها خاصة بالعقل البشري فقط. |
| Sütünü bitirmek hariç bir çok yeteneği var. Bakabilir miyim? | Open Subtitles | إن لديه مواهب كثيرة ، لكن ليس فى الإنتهاء من تناول الحليب |
| 'Ama onun asıl yeteneği iskambil kartlarında yatar- 've kartlarla kumar oynamakta. | Open Subtitles | ولكن موهبته الحقيقية هى الغش فى أوراق اللعب ولعب المقامرة |
| Elbette bu durum, bakteriye çok hücreli olma yeteneği kazandırıyor. | TED | بالطبع هذا يمنح البكتيريا القدره على ان تكون متعددة الخلايا |
| Her durumda üste çıkmak gibi inanılmaz bir yeteneği var. | Open Subtitles | هل ترين قدرتها المذهلة للإيقاع بالخصم في أي وضع ؟ |