"zorundaydı" - Translation from Turkish to Arabic

    • عليه أن
        
    • اضطر
        
    • عليها أن
        
    • كان عليها
        
    • اضطرت
        
    • بُدَّ أنْ
        
    • إضطر
        
    • لزاماً
        
    • كان يجب
        
    • توجب عليها
        
    • يجب عليه
        
    • لا بُدَّ
        
    • توجب عليه
        
    • تحتم
        
    • واضطر
        
    O da, ben de biliyorduk ki, beni bırakmak zorundaydı. Open Subtitles كان يعرف و كنت أعرف أنة كان عليه أن يتركني
    Bir mindere oturmak zorundaydı; kıprdamadan, hareketsiz biçimde, çünkü çok ağrısı vardı. TED كان عليه أن يجلس على وسادة، ويبقى كذلك، دون حراك، لأن ذلك كان مؤلما جدا.
    Bu durumda, Almanlar da bir el atmak zorundaydı. Open Subtitles في هذه الحالة اضطر الالمان لتقديم يد المساعدة
    Kız için de çok zor oldu. Adamı teşhis etmek zorundaydı. Open Subtitles ولقد كان من الصعب جدا عليها كان عليها أن تتعرف عليه
    Hayır, kızım onlarla ama telefonunu bazı nedenlerden dolayı kapatmak zorundaydı. Open Subtitles لا، ابنتي برفقتهما لكنها اضطرت إلى إغلاق هاتفها لسبب أو لآخر
    Elbette iş seyahatine çıkmak zorundaydı, ama bundan nefret ederdi. Open Subtitles بالطبع هو كان لا بُدَّ أنْ يُسافرَ للعملِ، لَكنَّه كَرهَه
    Yaklaşık bir ay önce kedilerce kaçırıldı. Artık yaşlanmıştı zaten. Emekli olmak zorundaydı. Open Subtitles تم إختطافه, و لم يكن فى أفضل حالاته لذلك إضطر إلى التقاعد
    İki buçuk yaşlarında yürümeye başladığı andan itibaren, sabit durabilmesi için bacak ortezi kullanmak zorundaydı. TED منذ الوقت الذي استطاع المشي، والذي لم يحدث قبل أن يبلغ عامان ونصف، كان عليه أن يرتدي دعامة لتثبيت الساق.
    Düzgün bir şekilde büyüyemediği için yüzüne yerleştirilen beslenme sondası takmak zorundaydı. TED لأنه لم يكن ينمو بشكل مناسب، كان عليه أن يضع أنبوب التغذية الذي كان يوضع على وجهه.
    Yatağa ilk giden, para ödemek zorundaydı. Open Subtitles من يذهب إلى الفراش أولاً عليه أن يدفع غرامة
    Frankie, ona maç ayarlamak için elini cebine atmak zorundaydı dışarıdan idarecilere para ödeyerek ödülü cazip hale getirdi. Open Subtitles اضطر فرانكى للدفع من جيبه لكى يجلب مباريات جيّدة كان يدفع للمديرين مبالغ زائدة
    Mezarlığa geldiğim için Kızılderili beni öldürmek zorundaydı. Open Subtitles اضطر الهندي أن يقتلني لقدومي إلى موقع الدفن
    En az 30 yıl boyunca tanrıçaya hizmet etmek zorundaydı. TED يتعين عليها أن تخدم الإلهة للـ 30 سنة قادمة على الأقل.
    Otizmli erkek kardeşi ve çoklu skleroz hastası annesi için altı yaşından beri yemek yapmak zorundaydı. TED كان عليها ان تطهو لأخيها من سن السادسة الذي كان يعاني من مرض التوحد ولأمها، التي كانت مصابة بمرض التصلب المتعدد
    Soluğu burada almak zorundaydı çünkü daha güneye gitmek istersen, gemi tutacağın yer burasıdır. Open Subtitles انها اضطرت ان تتوقف هنا لأنكإناردتالذهابجنوبآ، هنا يمكنك الحصول على القارب
    Kendi üzerinde olduğunu bulmak zorundaydı. Open Subtitles أنت كان لا بُدَّ أنْ تَجدَ الذي خارج لوحدك.
    Bu, onun için tam bir sürprizdi, bu yüzden hızlı hareket etmek zorundaydı. Open Subtitles ،وهذه كانت مفاجأة كبير للغاية لذا إضطر أنْ يتصرف بسرعة
    Burada gelişen bitkiler, kurak bir dünyaya alışmak zorundaydı. Open Subtitles كان لزاماً على النباتات هنا التكيف مع عالمٍ قاحل
    Bundan önce, Tarımsal Devrim boyunca, yapılan her şey insan kas gücü veya hayvan gücü ile yapılmak zorundaydı. TED قبل هذا، خلال الثورة الزراعية، كل شيء تتم صناعته كان يجب استخدام العضلات البشرية أو الطاقة الحيوانية.
    Neden ölmek zorundaydı ki? Open Subtitles لماذا توجب عليها ان تموت ؟
    D'Leh, bu topraklara hükmeden kudretli canavarla tek başına yüzleşmek zorundaydı. Open Subtitles ديليه، يجب عليه مواجهة أقوى المخلوقات المتوحشة والتي تحكم تلك الأرض
    Bütün ailesine bakmak zorundaydı. Open Subtitles توجب عليه مساندة عائلته بأكملها
    Raporda bundan bahsetmemek için, yalan söylemek zorundaydı. Open Subtitles تحتم عليه ذلك، بحالة رغبته بإستبعاد ذلك من التقرير.
    Arabası bozuldu, kral prensesi kurtarmak için onu bırakmak zorundaydı. Open Subtitles تعطّلت عربتها واضطر لتركها خلفه لإنقاذ الأميرة

    Most frequent words and phrases

    Arabic-Turkish: 10k, 20k, more | Turkish-Arabic: 10k, 20k, more