Üçüncüsü: Keşke kendime daha mutlu olmak için fırsat tanısaydım. | TED | الثالث: أتمنى لو أنني سمحت لنفسي أن أكون أكثر سعادة. |
Bence daha büyük ve ileri seviyedeki sınıflarda daha mutlu olur. | Open Subtitles | أعتقد أنها ستكون أكثر سعادة مع الأكبر سناً و الصفوف العليا. |
Bu söyleşinin özü hakkında görüşlerini duysaydım inan çok daha mutlu olurdum. | Open Subtitles | أتعلم،سأكون أكثر سعادة إذا سمعت نوعا من تصوّر في بالك لهذه المقابلة |
Freudyen model sürekli bir dizidir, ne kadar az hüzünlendikçe, o kadar mutlu olursunuz. | TED | نموذج فرويد هو في الحقيقة سلسلة واحدة متصلة كلما أصبحت أقل بؤسا تصبح أكثر سعادة. |
Onunla tanışmadan önceki kadar sert biri olsaydım eminim şimdi daha mutlu olurdum. | Open Subtitles | لوكنت قوية كما كنت قبل أن ألتقية أراهن بأني ساكون أكثر سعادة الآن. |
Diğer çocuklarınla çok daha mutlu olduğuna göre ben taşınıyorum. | Open Subtitles | بما أنكِ تبدين أكثر سعادة مع أبناءكِ الآخرين، سوف أرحل |
Çünkü pozitif olduğunuzda sisteminizde salgılanan dopaminin iki işlevi var. Bu sizi daha mutlu etmekle kalmıyor, | TED | لأن مادة دوبامين,والتي تسري في جسمك عندما تكون موجبا لها وظيفتان ليس فقط أن تجعلك أكثر سعادة |
Keşke kendime daha mutlu olmak için fırsat tanısaydım. | TED | أتمنى لو أنني سمحت لنفسي أن أكون أكثر سعادة. |
Ve hatta acı çekiyor olsalar da, hayatlarının en zor zamanlarını yaşıyor olsalar da daha mutlu hissettiklerini söylediler. | TED | وكذلك احساسهم بأنهم أكثر سعادة على الرغم من أنهم كانوا يتألمون ويواجهون أصعب تحديات في حياتهم |
Bunun yerine, bu durumu hayatımızdaki iyi yanları ortaya çıkarmak ve daha mutlu yaşamak için bir sıçrama tahtası olarak kullanabiliriz. | TED | على العكس، يمكن أن نستخدمها كنقطة انطلاق لإطلاق أفضل صفاتنا وعيش حياة أكثر سعادة |
Sadece bağlantılı olduklarını değil, fiziksel dünyanın daha mutlu ve sağlıklı hayatlar yaratmak için ne kadar zengin bir kaynak olduğunu öğrendim. | TED | وما اكتشفته هو أنهم ليسوا مرتبطين فحسب، ولكن يمكن للعالم المادي أن يكون مصدرًا قويًا لنا لخلق حياة أكثر سعادة وصحة. |
Araştırma, çalışanlara işlerinde daha fazla denetimin verilmesinin onları daha mutlu ve daha üretken hale getirdiğini gösteriyor. | TED | وقد أظهرت الأبحاث أن إعطاء الموظفين المزيد من السيطرة خلال عملهم يجعلهم أكثر سعادة وأكثر إنتاجية. |
İnsanlara daha az denetim vermek harika bir çözüm olabilir. Böylece, tercih bolluğunu önler ve onları daha mutlu kılarız. | TED | إعطاء الناس أقل السيطرة قد تكون طريقة رائعة لمواجهة خيارات وفيرة وجعلهم أكثر سعادة. |
Benim itirafım şu: Ben bir psikoloğum ve benim görevim insanların daha mutlu ve sağlıklı olmalarına yardım etmek. | TED | اعترافي هو: أنني مختصة في الصحة النفسية ومهمتي مساعدة الناس ليكونوا أكثر سعادة وصحة. |
Sanırım birçoğu daha mutlu ve sağlıklı olurdu, ve yetişkin olduklarında birçoğu muhtemelen daha ince olurdu. | TED | أعتقد أن معظمهم سيكونوا أصح و أكثر سعادة ، وكبالغين، الكثير منهم من المحتمل أن يكونوا أنحف. |
ve eğer geçmişte mutsuz olduğumuz için boşanıyorduysak bugün daha mutlu olabileceğimiz için boşanıyoruz. | TED | وإذا كنا نلجأ للطلاق لأننا لم نكن سعداء اليوم نلجأ للطلاق لأننا قد نكون أكثر سعادة |
İçinizdeki tutkuyu kucaklamak daha mutlu daha gerçek bir yaşama yol açıyor. | TED | اتباع حدسنا الداخلي سيقودنا إلى حياة أكثر سعادة وصدق. |
Şu anda başka bir yerde bu kadar mutlu olamam. | Open Subtitles | لتر فقط أن الآن ل لا يمكن تصور كونها أكثر سعادة في أي مكان آخر. |
Bu, cinsellik yaşamadan çok mutlu olduğunuz anlamına geliyorsa bu da mükemmeldir. | TED | وإذا كان ذلك يعني أنّك أكثر سعادة بدون ممارسة الجنس على الإطلاق، فإن ذلك رائع أيضاً. |
Derler ki Tanrı'nın en mutlu olduğu an çocuklarının oynadığı zamanmış. | Open Subtitles | يقولون أن الله يكون أكثر سعادة .عندما يكون أطفاله في اللعب |
Onu bundan daha fazla mutlu edecek tek şey çifte düğün olur. | Open Subtitles | يا إلهي، الشيء الوحيد اللذي قد يجعلها أكثر سعادة هو زواج مشترك. |
Hayatımda hiç kimseyi gördüğüme bu kadar sevinmemiştim. | Open Subtitles | لم أكن أكثر سعادة لرؤيتي لشخص في حياتي |
Orta yaşlılardan ve genç olanlardan kesinlikle daha mutlular. | TED | هم أكثر سعادة من متوسطي الأعمار، و من الشباب بالتأكيد. |
Eğer çocuklarınıza bu mutlu hikayeyi anlatırsanız, onlara kendilerini daha da mutlu edecek aletleri de vermiş olursunuz. | TED | إذا أعطيتم الأطفال هذه الروايات السعيدة، فانتم في الواقع تمنحونهم الأدوات اللازمة لجعل أنفسهم أكثر سعادة. |
Ve sonra kalbimizi de açabiliriz, fırsatlar için, başkalarına yardım etmek için, diğerlerini mutlu etmek için, çünkü hepimizin mutlu olduğu zamandan başka hiçbir şey bizi daha fazla mutlu edemez. | TED | ومن ثم يمكن أن نفتح قلوبنا، قلوبنا لهذه الفرص، لهذه الفرص التي تمكننا من مساعدة الآخرين، لنجعل الآخرين سعداء، لأنه لاشيء يمكنه أن يجعلنا أكثر سعادة من أن نكون جميعا سعداء. |
O zamanlar muhtemelen daha mutluydu. Sadece iki telefon hattımız olduğu zamanlar. | Open Subtitles | كان أكثر سعادة هناك على الأرجح كان لدينا خط هاتف فقط |
Evet daha mutluyum. Bazı sorunlarım vardı. | Open Subtitles | بالفعل أنا أكثر سعادة كانت هناك بعض المشاكل |