| Sadece sessizce kıyafetlerini giyiyordun ve parmak ucunda yürümeye çalışıyordun. | Open Subtitles | أنتِ فقط ترتدين ملابسك بهدوء فقط وتتحركين ببطء على الأرض |
| Burada sessizce otur. Ben de sana bir fincan çay getireyim, tamam mı? | Open Subtitles | لذا اجلسى هنا بهدوء ، وسأحضر لكى كوبا جميلا من الشاى ، حسنا؟ |
| Afedersiniz, bunu sessizce yapabiliriz ya da büyük bir yaygara koparabilirim. | Open Subtitles | معذرةً, هل يمكننا عمل ذلك بهدوء أو يمكنني عمل ضجة كبيرة؟ |
| Tamam, bu sefer yarı hızda, çocuklar. Yavaş ve sakin. | Open Subtitles | حسنا، نصف سرعتكم فى هذه، يا رجال بهدوء و بطء |
| Arabayı Yavaş kullanın, onu eve bırakırken de dikkatli davranın. | Open Subtitles | قم بإيصاله للمنزل ببطء وانزله من العربه بهدوء يا رفيقي |
| Bilmiyorum. Neden normal komşular gibi sessiz olup birbirlerine gülümsemiyorlar? | Open Subtitles | لا ادري لماذا لا يصمتان ويفعلان الامر بهدوء وابتسامة كجيران |
| Yani elinizi kaldırmışsanız veya Yavaşça kaldırmışsanız kötü hissetmeyin, yalnız değilsiniz. | TED | لذا إن رفعت يدك أو فعلت ذلك بهدوء لا تنزعج لأنك لست الوحيد الذي حدث معه هذا |
| Tek sıra halinde merkeze doğru sakince ilerleyin, kısa sürede sizleri bırakacağız. | Open Subtitles | امشوا بهدوء للمنطقة الرئيسية وشكلوا خطاً واحداً، وسنترككم ترحلون بعد فترةٍ قصيرة |
| Benim bahçede olduğumu sanıyordu ama ben tuvalette çok sessizce çişimi yapıyordum. | Open Subtitles | كانت تظن أنني في الحديقة لكنني كنت في المرحاض أتبول بهدوء جدا |
| Başkanım, neden bu işi sessizce halledip gitmesine izin vermiyoruz? | Open Subtitles | ايتها الرئيسة لــمَ لا تسوين الامر بهدوء وتدعينه يذهب ؟ |
| Kızım, açıklandıktan sonra bu kadar insan sessizce oturur mu burada sence? | Open Subtitles | يا رجل أتظنين ان كل هؤلاء الناس سيجلسون بهدوء هنا بعدما اعلنوه؟ |
| Onlar için yapabileceğimiz en iyi şey sessizce buradan tüymek. | Open Subtitles | افضل شئ يمكننا فعله لاجلهم هو ان نتسلل للخارج بهدوء |
| Bilmelisiniz ki birisini Ig Nobel'le ödüllendirmeye karar verdiğimizde onunla sessizce temasa geçiyoruz. | TED | يجب أن تعلم أنه عندما نختار أحدًا للفوز بجائزة إيج نوبل نبقى على اتصال مع ذلك الشخص، بهدوء جدًا |
| Gri melek balığı tepede sessizce süzülür. | TED | وتنزلق السمكة الملائكية بهدوء في المكان. |
| Bak, sakin ol ve normal davran, daha olgun olmaya çalış. | Open Subtitles | اسمع، فقط تصرف بهدوء وعلى طبيعتك وحاول ان تبدو اكبر سناً |
| - Bana ver şunu. İyi akşamlar, puştlar! sakin ol, sakin ol. | Open Subtitles | أعطني ذلك الشيء مساء الخير عواهر بهدوء بهدوء ضعه جانباَ ضعه جانباَ |
| Özür dilerim, Mr. Kreplich. Yine mi çok Yavaş vurdum? | Open Subtitles | أسفة يا سيد كربليش هل طرقت على الباب بهدوء مجددا؟ |
| Ben olsam, babamın itibarını düşünüp derhal sessiz sakin çeker giderdim. | Open Subtitles | لو كنت مكانك , بالتفكير فى كرامة والدك كنت ساغادر بهدوء |
| Bu savaş, bu odadaki baylar ve bayanlar tarafından yapılacak sessiz bir savaştır. | Open Subtitles | كانت حربًا مقدر لها السير بهدوء مِن قبل الرجال والنساء في هذهِ الغرفة |
| Yavaşça kenara çekiyorum, bulabildiğim en parlak sokak lambası altına, olur da tanığa veya kamera görüntüsüne ihtiyacım olur diye. | TED | أتوقف على جانب الطريق بهدوء تحت أكثر كشافات الإنارة سطوعا في الشارع في حالة إذا إحتجت لشهود أو لقطات من كاميرا مراقبة |
| Kılıcı ilk sokuşunda sakince, "Oğlum, oğlum, ne yaptın sen?" dedi. | Open Subtitles | عندما طعنها بالسيف قالت بهدوء بُني , بُني ما الذي إقترفته؟ |
| Geri geldi ve ben de aynı şekilde davranarak mülakatı bitirdim. | Open Subtitles | لقد عاد و إستمريت بالتصرف بهدوء ، و أنهيّت المقابلة المزعجة |