Her bir flash bir düzeltme. Birileri bir yerden bakmış ve açık sokak haritasının daha iyi olabileceğini farketmiş. | TED | كل ومضة هي تحرير. شخص ما في مكان ما ينظر على خارطة الشارع المفتوحة، وأدرك إنها يمكن أن تتحسن. |
Kardeşim Jared'i eve götürmeye geldik, durumu çok daha iyi. | Open Subtitles | جئنا لأخذ اخي من بيت جاريد ان صحته تتحسن كثيرا |
Biz durumlarının kötüye gitmesini değil aksine iyiye gitmesini istiyoruz. | Open Subtitles | نحن لا نريد أن نصفي الحسابات نريد أن تتحسن الأشياء |
Schmidt'i yakalayıp tasmasını elime vermezseniz işler bundan sonra daha da iyiye gitmeyecek. | Open Subtitles | و الأشياء لن تتحسن من الآن تباعاً الا اذا سلمتموني شميت لانتزع لحمه |
Şimdi, tahmin edin ne, onların hayatları da iyileşiyor. | TED | الآن، ماذا تظن، سوف تتحسن حياتهم أيضًا. |
Batılı bir bakış açısından işler biraz düzeliyor. | Open Subtitles | من المنظور الغربي يبدو أن الأمور تتحسن قليلاً |
Senin şartlı tahliye olabileceğini öğrendiğinden beri, annen çok daha iyi hissediyor. | Open Subtitles | ان صحة أمك تتحسن منذ أن عرفت أنه من الممكن اطلاق سراحك |
Üç yıl önce bakmıştım. Sence zamanla daha iyi mi olurlar? | Open Subtitles | لقد عاينتها قبل ثلاث سنوات هل تعتقد أنها تتحسن مع الوقت؟ |
Eğer daha iyi hissetmeni sağlayacaksa, kendimi aptal yerine koydum. | Open Subtitles | اذا كان هنالك ما سيجعلك تتحسن فسأفعل شيء سخيفا ً |
Evet, haklisin, eger ona yalan söylersek, daha iyi olacak! | Open Subtitles | دكتور نعم، أنتِ محقة، لو كذبنا عليها فسوف تتحسن كلياً |
Kötü günleri oldu ama iyiye gittiğini bildirmekten dolayı mutluyum. | Open Subtitles | لقد عانت من أيام سيئة لكنني سعيد لاخبركم أنها تتحسن |
Başlangıçta hiç yürüyemiyordu ama zamanla daha iyiye gitti. | TED | في البداية هي لا تستطيع السير على الإطلاق. ولكن سوف تتحسن أكثر وأكثر بمرور الوقت. |
Anlaşmanın imzalanmasının ardından, bir şeyler daha iyiye gitmedi. | TED | بعدما وقعّت الاتفاقية، لم تتحسن الأمور في الحقيقة |
Teknoloji ilerliyor ve dijital sistemle çalışan bu kargo tarama röntgen cihazları giderek iyileşiyor. | TED | التكنولوجيا تتقدم للأمام وهذه ماسحات الشحن الكبيرة التي تعمل بالأنظمة الرقمية تتحسن أكثر وأكثر. |
Benim back hand'im hızla düzeliyor ama senin servis konusunda hala sorunların var. | Open Subtitles | ضربتي بظهر المضرب تتحسن بشكل كبير لكنك لازلت تواجه مشاكل في الإرسال |
Ne derler bilirsin işler yoluna oturmadan önce daima sarpa sarar. | Open Subtitles | أنت تعلمي كيف يقولها الأشياء سوف تسوء قبل أن تتحسن ؟ |
Anne, Ae Ja iyileşir iyileşmez hemen gelip seni alacağım. | Open Subtitles | أمي .. بعد ان تتحسن صحة ام اولادي سأعيدك للبيت |
Belki de yaşlanıyorumdur. Sen iyileşene kadar burada kalacağım. | Open Subtitles | ربما تقدم بي العمر، ولكني سأبقى إلى أن تتحسن |
Onların fiziki ve ruhsal sağlıkları düzelir, hatta aileleri bile daha mutlu olurlar. | TED | كما تتحسن صحتهم النفسية والجسدية، بل حتى أسرهم تكون أكثر سعادة. |
İyileşmek istiyordu. İşlerin yolunda gitmediğini biliyordu. | Open Subtitles | ارادت فقط ان تتحسن كانت تعلمان الامور لم تكن على مايرام |
İlk kez fark ediyorsunuz ki, anneniz muhtemelen iyileşmeyecek. | Open Subtitles | وأنت تدرك للمرة الأولى أن أمك قد لا تتحسن حالتها |
- Kekemeliğinde gelişme yok değil mi? | Open Subtitles | تأتأتك لا تتحسن ابدا هل فكرت فى علاجها بعمليه؟ |
Oldukça heyacan verici olan şu ki, karmaşık sorunlara özgün çözümler bulabilme yeteneğimiz büyük ölçüde bir gecelik uykuyla gelişiyor. | TED | ما اتضح أنه أكثر إثارة هو أن قدرتنا على الوصول إلى حلول جديدة للمشاكل المعقدة تتحسن بشكل هائل بعد النوم لليلة. |
Umarım çabuk iyileşirsin. | Open Subtitles | أتمنى أن تتحسن قريباً |
Biliyorum iyileşmeden hemen öncesi en kötüsü ama yemin ediyorum ki iyileşeceksin. | Open Subtitles | ستسوء الأمور قبل ان تتحسن لكن أعدكِ انها ستتحسن |
Çünkü hastaydı ve onu iyileştirmek için elinden hiçbir şey gelmezdi. | Open Subtitles | لأنها كانت مريضة ولم يكن هنالك أي شيء تفعلينه سيجعلها تتحسن |