Kabullenmenin güvenli olduğu yerlerde güvenli bir şekilde onu paylaşın. | TED | شاركوه مع آخرين في أماكن وجلسات آمنة وبطرق ووسائل آمنة. |
Gerçekten nehrin çok kapsamlı bir kanalı olduğuna tüm şehir boyunca özel ve kamusal çeşmeler gibi yerlerde şahit olabilirsiniz. | TED | في الواقع، يمكن للمرء أن يلحظ وجود شبكة النهر المائية الممتدة من خلال كل المدينة، في أماكن كالنوافير العامة والخاصة. |
Hepsi yüksek lisans ve doktora dereceleri için mükemmel yerlerde. | TED | و كلهم حصلوا على الماجستير و الدكتوراة في أماكن ممتازة. |
Bu, testin birçok farklı yerde yapılmasına olanak sağlar hatta evde bile, böylece her test yapılması gerektiğinde doktora gitmeye gerek kalmaz. | TED | فهذا يجعل الجهاز قابلا للاستخدام في أماكن عدة حتى بالمنزل لذا، لا داعي لزيارة الطبيب، في كل مرة يتم بها إعداد الفحص. |
Çirkin, deriden bir çubuk. Hep işi olmayan yerlere girmeye çalışır. | Open Subtitles | إنّه قذرٌ ومقزز، دائماً يحاول الدخول في أماكن ليست مخصصة له |
Avukatının önemli yerlerde tanıdıkları olabilir ama ben tuzağa düştüm teorisine kanmam. | Open Subtitles | ربما محاميك لديه أصدقاء في أماكن حساسه ولكني لست مؤمناً بنظرية التساهل |
O, yakalanacağımızı bildiğimiz yerlerde seks yapmaktan tahrik oluyor, benim elimden ne gelir? | Open Subtitles | كيف أقاوم أن تشعر بالإثارة الجنسية في أماكن تعرف أن الناس سترانا بها؟ |
Büyük suçlular güzel yerlerde yerler ve büyük suçlar işlerler. | Open Subtitles | المجرمون الكبار يتناولون الطعام في أماكن فخمة ويرتكبون جرائم كبرى |
O güneş lekeli ve bozuk ciltleri, Florida ve New Mexico gibi egzotik yerlerde müstehcen şeyler yaptıklarının bir göstergesi. | Open Subtitles | ولكن عندما كون الشمس لامست جلودهن هذا يعني أنهن قمن بأشياء مقرفة في أماكن غريبة مثل فلوريدا أو نيو مكسيكو |
Onları mahsur eden senin sorunun ve sanırım olmalarından korktuğun yerlerde mahsur kalıyorlar. | Open Subtitles | إنه اضطرابك الذي احتجزهم وأعتقد أنه يحتجزهم في أماكن أنت تخافها أشد الخوف. |
Bazen kendini gün ortasında olmadık yerlerde çömelirken buluyor musun? | Open Subtitles | أتجلسين القُرْفَصاء أحياناً. في أماكن غير مألوفة على مدار اليوم؟ |
Onu istismar ediyordu, anladın mı? Kimsenin görmediği yerlerde onu dövüyordu. | Open Subtitles | كان يعنّفها ويضربها في أماكن غير ظاهرة واكتفت من الأمر الليلة |
Bazılarınız bu tür sitelere erişimin yasak olduğu yerlerde çalışıyor olabilir. | TED | ولعل بعضكم في أماكن العمل لا يتمكن من الدخول على هذه بعض المواقع. |
Birbirinden bu kadar farklı insanın aynı yerde birbirine karışıp yaşamasının nedeni nedir? | TED | ولماذا نعيش في أماكن مع أناس يختلفون عنا ويتعارضون معنا في كل يوم؟ |
Fakat bazen ekstradan bir göğüs dokusu olmaması gereken bir yerde kalabilir. | Open Subtitles | لكن وفي بعض الأحيان يتبقى نسيج إضافي في أماكن لا ينتمي إليها |
insanlarin Sentetikleri bilseniz insanlik için aglayacaginiz yerlere sakladigini görmüslügüm var. | Open Subtitles | ولقد رأيت أناسا يخبئون آلات في أماكن ستجعلك تنتحب على الإنسانية |
Diğer programlar, Londra'da evsizler için, gençlik için, eğitim ve istihdam için ülkenin farklı yerlerinde başladı. | TED | الآخرين، حول التشرد في لندن، حول الشباب والعمل والتعليم في أماكن أخرى من البلاد. |
O zaman iş yerinde olup da başka yerde olmayan bu rahatsız edici etkenler neler? | TED | فما هي هذه المقطاعات التي تحدث في مكتب التي لا يحدث في أماكن أخرى؟ |
Birçoğumuz hala ırk olarak tecrit edilmiş bölgelerde yaşasak da LGBT insanları, biz her yerdeyiz. | TED | بينما كثير منا نعيش في أماكن تحتوي تفرقة عنصرية نحن المثليّون في كل مكان. |
Sözün özü: iklim değişikliği şu anda burada sizi ve beni, yaşadığımız yerleri etkiliyor. | TED | والخلاصة هي: أن التغير المناخي يؤثر عليك وعلي هنا والآن، في أماكن معيشتنا. |
Bu bölgede böyle arabalar pek sık görülmüyor. | Open Subtitles | لا ترين سيارة رائعة كهذه في أماكن كهذه غالباً |
Eğer stratejik bölgelere delik açarsak, duvarın yük taşıma kapasitesini zayıflatırız. | Open Subtitles | إن حفرنا ثقوباً في أماكن معينة سنقلل من قوة حمل الجدار |
Bu projenin başarısı, beni aynı metodu dünyanın farklı yerlerine nasıl taşıyabileceğimi düşünmeye sevk etti. | TED | نجاح هذا المشروع دفعني للتفكير في امكانية العمل بـنفس التجربة في أماكن أخرى في العالم. |
Sadece şu anda seninle çok farklı yerlerdeyiz. | Open Subtitles | انها مجرد أننا في أماكن مختلفة جدا الآن. |
Uçan makineleri sınırlayarak çok dar alanlarda yüksek hız ve hızlanmalara ulaşabilirler. | TED | وبربط الآلات الطائرة، يمكنها الوصول إلى سرعات وتسارعات عالية في أماكن ضيقة جداً، |
Eğer uygun noktalara delikler açarsak, duvarın yük taşıma kapasitesini, zayıflatırız. | Open Subtitles | إن حفرنا ثقوباً في أماكن معينة سنقلل من قوة حمل الجدار |
Dünyanın büyük bölgelerinde, ortalama vatandaş için yüksek eğitim ulaşılamaz halde. | TED | في أماكن شاسعة من العالم يتعذر التعليم العالي على المواطن العادي. |