ve o bir de yaşlılar evindeydi, bir huzurevinde diğer yaşlı insanlarla beraberdi, bu yüzden tam olarak diğerleri gibi görünmesi gerekiyordu. | TED | وانه أيضا في منزل قديم ، وانه في دار رعاية المسنين حول مسنين آخرين ، لذلك كان عليه أن يشبه بالضبط الآخرين. |
Küçük bir zıpkın gibi bir aletle kafatasını delip, beynine ulaşması gerekiyordu. | Open Subtitles | كان عليه أن يثقب الجمجمة و يصل للدماغ بشيء مثل رمح صغير |
Ve dedi ki patlama öyle gürültülü ve ışık o kadar yoğunmuş ki o gözlerini korumak için yüzünü elleriyle kapatmak zorunda kalmış. | TED | و قال ان الانفجار كان مدويا و الضوء كان كثيفا جدا، حتى انه كان عليه في الواقع وضع يديه امام وجه لحماية عينيه. |
Eğer Tanrı bana bir uyarı verseydi, uzun zaman önce vermesi gerekirdi. | Open Subtitles | اذا اراد الله ان يبعث لي بتحذير كان عليه ذلك منذ زمن |
Tek yapması gereken babamın adını söylemekti, ama yapmadı; ağzını kapalı tuttu. | Open Subtitles | كل ما كان عليه فعله هو ذكر اسم أبي ، ولم يفعل |
Belki bir yer seçmişti ama önce oraya gitmesi gerekti. | Open Subtitles | ربما قام بأختيار مكان ولكن كان عليه الوصول اليه أولاً |
Diğerinde ise iki tane hindistan cevizi vardı ve ikimiz de biliyoruz ki iki hindistan cevizi her ikisine de uyar. | Open Subtitles | و الآخر كان عليه اثنين من جوزة الهند و كلانا يعلم أن اثنين من جوزة الهند يمكن أن تُفسَّر بطرق مختلفة |
Şu bir gerçek ki bugün dünya daha önce olduğundan çok daha tehlikeli. | TED | من الواضح أن العالم اليوم أصبح أكثر خطورة مما كان عليه من قبل. |
Yaşlanmak eskisi gibi değil. Benim yaşımdaki kadınlar vitamin ve takma diş yapıştırıcısı reklamlarına çıkıyor. | Open Subtitles | كبر السن ليس كما كان عليه في السابق حسناً، هذا صحيح |
Aynı 1985'te olduğu gibi olacaktı, bir Apple Macintosh 512 aldığınızdaki gibi. | TED | سيكون الحال كما كان عليه عام 1985، حينما اشتريت آبل ماكنتوش 512. |
Küçük bir zıpkın gibi bir aletle kafatasını delip, beynine ulaşması gerekiyordu. | Open Subtitles | كان عليه أن يثقب الجمجمة و يصل للدماغ بشيء مثل رمح صغير |
Buna uyum sağlaması gerekiyordu ve çabuk olmalıydı, o da yaptı. | Open Subtitles | لذا كان عليه أن يدخل أجواء ذلك وبسرعة وقد فعل ذلك. |
Önce beni bıraktı çünkü o bir centilmen ve pantolonunu giymesi gerekiyordu. | Open Subtitles | أجل، لقد أنزلني أوّلاً، لأنّه راقي، وأيضًا كان عليه أن يلبس سرواله. |
Başka kimsesi olmadığı ve birine mektup yazmak zorunda olduğu için bana yazmıştı. | Open Subtitles | كتب لي لأنه ليس لديه أحد آخر و كان عليه أن يكتب لأحد |
Bu şeyler yeni olmuyor ama İsa bile bazılarını tapınaktan çıkarmak zorunda kaldı. | Open Subtitles | هذا ليس بالجديد بالطبع لكن حتى يسوع كان عليه جلد المرابين خارج المعبد |
O da mecburen bu tarz işlere girmek zorunda kalmış. | Open Subtitles | لذا، كان عليه أن يأخذ الوظائف ذات النهاية المسدوده، كهذه |
Yaptığından memnunum ama kendini kollaması gerekirdi. | Open Subtitles | انا سعيد بأنه انقذ حياتي ولكن كان عليه ان يحافظ علىحياته |
Kimin kazanması gerekirdi, biliyorsunuz. Arkadaşlarım bile bana karşı dürüst değil! | Open Subtitles | انت تعلم من كان عليه ان يكسب ، اصدقائى لا يستطيعوا ان يكونوا اسوياء معى |
Tek yapması gereken babamın adını söylemekti, ama yapmadı; ağzını kapalı tuttu. | Open Subtitles | كل ما كان عليه فعله هو ذكر اسم أبي ، ولم يفعل |
Ve yapması gereken ilk şeyin onu, ona vermek olduğunu biliyordu. | Open Subtitles | وعرف ما كان عليه أن يفعله أولاً قبل أن يعطيه أياه |
Bu sahnede bir gencin soy ağacımızın bir yerlerinde sülalemizin bir noktasında yürek burkan bir karar vermesi gerekti. | TED | إنه مشهد يتضمن شابًّا يافعًا، من أحد أفرع شجرة عائلتنا، من مكان ما في سلالتنا، كان عليه اتخاذ قرار ينفطر له الفؤاد. |
Diğer boyutta bana büyü kitabını göstermiştin ve içinde bu vardı. | Open Subtitles | في البعد البديل رايت كتاب من التعويذات ، وهذا كان عليه |
Karmaşık bir şeydi, ben de olduğundan daha basitmiş gibi davranmak istemiyorum. | TED | كان أمرا معقدا، و لا أدعي أنه كان أبسط مما كان عليه. |
eskisi gibi mükemmel olacak. Söz veriyorum Marion. | Open Subtitles | كل شىء سيكون بخير كما كان عليه انا اوعدك يا ماريون |
Bu gaz ona her ne yaptıysa, artık Eskiden olduğu adam değil. | Open Subtitles | أياً ما فعله ذلك الغاز له، لم يعد الرجل الذي كان عليه |