Bizim bir grup olarak başka biriyle eşit hakları hak etmediğimizi nasıl söyleyebiliyorlardı? | TED | كيف يستطيعون أن يقولوا أننا كمجموعة لا نستحق حقوقا متساوية كأي أحد آخر؟ |
Bazı insanlar bugün hala eşit haklara sahip olmadıklarını tartışabilirler. | TED | بعض الناس قد يجادل بأن اليوم لا يوجد حقوق متساوية |
Bu sadece herkes için eşit erişimi temin etmekle kalmaz, 21. yüzyılın İtalyan tepe kentini inşa etmemizi sağlar. | TED | لا يمنح اختراع كهذا قدرة وصول متساوية فحسب، بل قد يمكننا من بناء مدينة التل الايطالية للقرن الواحد والعشرين. |
26 Haziran 2015'de A.B.D. Yargıtay'ı tüm Amerikan vatandaşlarına bu eşitliği sağladı. | Open Subtitles | فى 26 يونيو من العام 2015, أقرت المحكمة العليا لأمريكا أن لدى كل المواطنين الأمريكيين حقوق متساوية بالزواج |
Yüzde elli ihtimal. | Open Subtitles | في نهاية الامر , أنها فرصة متساوية نتائجها |
# Çünkü iş aşka geldiğinde her şey eşittir # | Open Subtitles | * لأن كل الأشياء متساوية عندما نتكلم عن الحب * |
Düzgün olmadı Teşekkürler. | Open Subtitles | ليست متساوية اسمع هل دققت الطابق العلوي؟ |
Okumak, birlikte paylaşabileceğimiz, eşit bir şekilde paylaşabileceğimiz bir evren veriyor. | TED | فهي تمنحنا عالماً يمكننا أن نتشاركه جنباً إلى جنب، بحظوظ متساوية. |
Artık maaşlar eşit ama hiç yüksek rütbeli zenci subay yok. | Open Subtitles | أصبحت رواتبنا متساوية الآن لكن لم يتم تعيين ضباط من الزنوج |
Ve her bölündüklerinde kendi içlerindeki kimyasalların eşit olmayan bir bölünmesi gerçekleşiyordu. | TED | وفي كل مرةٍ تنقسم فيها، تنفصل إلى أجزاء غير متساوية من المواد الكيميائية التي تكونت منها. |
Kadınların eşit haklara sahip olmadığı, oy veremedikleri bir zaman vardı. | TED | والإناث لم يكن لهن حقوق متساوية ، فلم يستطعنَ التصويت. |
Hatta iddia ediyorum bunu tartışan yasal olarak eşit haklara sahip olmayan bazı gruplar vardır. | TED | في الواقع، هناك بعض المجموعات التي تزعم أنهم ما زالوا لا يتمتعون بحقوق متساوية في ظل القانون. |
Bir görüşme için her iki adayı da eşit olarak çağırabileceğinizi düşünüyor musunuz? | TED | هل تعتقد أنه سوف تكون احتمالات اتصالك بأي منهما متساوية لإجراء مقابلة؟ |
O alanı eşit parçalara bölmek istiyomuşum, ama hiç boşluk kalmadan. | TED | وأريد أن أغطيه بقطع متساوية بدون ترك فراغ |
Boşluğu eşit parçalarla doldurmak istesek, yine hiç aralık kalmadan. Küpler kullanabilirim, değil mi ? | TED | إذا أردت أن أملأ الفضاء بقطع متساوية بدون أن نترك أي فراغات بينها يمكنني استخدام المكعبات، صحيح ؟ |
Ve belki, sadece belki, bize şu basit gerçeği; her hayatın, her bir hayatın eşit ve muazzam önemi olduğunu hatırlatır. | TED | وربما، أقول ربما سوف تساعدنا في التعرف على الحقيقة البسيطة وهي أن كل حياة ، نعم كل حياة ذات أهمية متساوية وبلا حدود. |
Bunun nedeni, parçacıkların daima bir karşıt eşlerinin yani antiparçacıklarının olması ve onlarla birlikte, tam olarak eşit miktarda üretilmeleridir: 50/50. | TED | ذلك أن الجزيئات يوجد نظيرٌ لها دوماً هو مضاد للجزيئات، وتنتج كل من تلك الجزيئات بصورة متساوية مناصفة. |
Fırsat eşitliği buna denir. | Open Subtitles | حسناً، هناك فرص متساوية |
Hakların eşitliği! | Open Subtitles | حقوقنا متساوية! |
Yani sarışınımız yüzde elli ihtimalle burada. | Open Subtitles | وبالتالي لدينا فرصتين متساوية في عدم أو العثور عليها هنا |
Gerçi erkek olduğu için bunu bilmesi yüzde elli ihtimal. | Open Subtitles | على الرغم من أنه رجــل والنسبة متساوية أذا هو صحيح عرف ذلك |
Anlamı şu, en büyük yapının parçacıkları en küçük yapınınkine eşittir. | Open Subtitles | بإختصار، إنها تعني بأن الجسيّماتِ الضخمة، هي متساوية مع مع الهياكِل الصغيرة الحجم؛ أي أسئلة ؟ |
Düzgün 72 kenarlının her birinden eşit sayıda olmak üzere, ...her biri kırmızı, yeşil ya da mavi köşeyi gösterir. | Open Subtitles | رؤوس شكل مكون من 72 ضلعاً كلها ملونة بالأحمر والأخضر والأزرق بكميات متساوية |