Bir bilgisayar çökmesi verileri bu kadar silemezdi. Bu kasıtlı. | Open Subtitles | عطل الحاسوب لن يمحو البيانات تماماً هكذا ، هذا متعمد |
Kanunun kasıtlı ihlâlinin küçük bir güç gösterisini hak ettiğini düşünüyorum. | Open Subtitles | اعتقد انه انتهاك متعمد للقانون اعتقد انه يستحق اظهار بعض القوة |
Merdivenlerin, orijinal amaçlarını gizlemek için kasten mühürlendiğini düşünüyordum. | Open Subtitles | تصورت ان السلالم كانت مغلقة بشكل متعمد لإخْفاء غرضهم الأصلي |
İyi misin, Abe? Görgü tanıklarının ifadesinden, minibüsün kasten otobüs durağında bekleyenler arasına daldığı... | Open Subtitles | الشهود يقولون ان الباص انقلب بشكل متعمد على الناس |
Onlara bilerek hatalı zırh vererek askerlerin hayatını asla riske atmam. | Open Subtitles | لم أكن لأخاطر أبداً بحياة الجنود بتزويدهم بدروع وقائية معيبة على نحو متعمد |
Buna ruh çizgisi adı verilir, dokumacı veya yapana bir çıkış yolu vermek için, aynı zamanda da iş yapmasına devam etmesi için bir sebep olarak desende kasti bir kusur. | TED | إنه ما ما يطلق عليه خط الروح، خطأ متعمد في القالب يعطي الحائك أو الصانع مخرجاً، بل أيضاً سبباً للاستمرار بالصناعة. |
Kasıtsız adam öldürmekten ve kendini tehlikeye atmaktan suçlu bulundun. | Open Subtitles | أتهمت بالقتل الغير متعمد و تعريض حياة الاخرين للخطر |
Soykırım bir ırkın ya da politik, dini veya etnik bir grubun sistemli bir şekilde ve kasıtlı olarak yok edilmesidir. | TED | التطهير العرقي هو تدمير متعمد ومنظم لمجموعة سياسية أو دينية أو عرقية. |
Örtülerimiz, seramiklerimiz, hat işlerimiz var ve gözlerinizin baktığı her noktadan sizlere geri bakan güzel şeyler var. Bu kasıtlı yapıldı. | TED | لدينا ألحفة، صلصال وفن الخط وحيثما تجولت بعينيك ستجد شيئا جميلا ينظر اليك. هذا متعمد. |
Burada konuşan bir başka TED konuşmacısından öğrendiğimiz bir fikir bu, kasıtlı bir tutum alma ile ilgili konuşmuştu. | TED | هذه فكرة حصلنا عليها من زميل هنا بتيد ، دان دينيت الذي تحدث عن اتخاذ موقف متعمد |
C/A uçağı Kuzey Korelilerin kasıtlı indirdiğini bildirdi. | Open Subtitles | تقول وكالة الإستخبارات المركزية إن الطائرة سقطت نتيجة اعتداء إرهابى متعمد و غير مبرر من قبل كوريا الشمالية |
Navigasyon hedef alınmadı odanıza kasıtlı olarak saldırı düzenlendi. | Open Subtitles | اذا لم تكن الملاحة الهدف , اذن ضرب مقرك كان متعمد |
Yani, üzerinden geçen kişi bunu yavaşça ve kasten yapmış. | Open Subtitles | تمام، إذاً مهما كان من داسه فقد فعلها ببطئ و متعمد |
Kazara mı yoksa kasten mi bilemem ama bildiğim şey kafasına tek darbe almış. | Open Subtitles | . هذا يعني انها لم تمت مباشرة . لا أستطيع القول اذا كان عرضي أو متعمد . لكني أعرف انها ضربة واحد على الرأس |
Kendilerini kasten tehlikeye attılar ve bu konuda uyarılınca da adam arabadan indi. | Open Subtitles | عرضو أنفسهم للخطر بشكل متعمد و بعد أن تم تحذيرهم منه خرج الرجل من السياره |
Yangın durdurma sistemi kasten kapatılmış. | Open Subtitles | لقد تم تهديد النظام القمعي على نحو متعمد |
500 bin dolarlık bir tekneyi bilerek kıyıya çıkarmanın bir anlamı yok. | Open Subtitles | ليس هناك سبب لأن تصل بقارب قيمته 500 ألف دولار إلى اليابسة بشكل متعمد |
Farkına varmadan, yanlışlıkla ya da bilerek. | Open Subtitles | يتحدثون بغير علم , خطأ بسيط أو يفعلونها بشكل متعمد |
Bir kere çarpmak, kaza olabilirdi ama onu iki kere ezmek, kasti görünüyor. | Open Subtitles | صدمها مرة واحدة قد يكون كذلك لكن مرتين يبدو متعمد |
Sadece Kasıtsız adam öldürmekten suçluyum. Kaseti gördünüz. | Open Subtitles | الشئ الوحيد المذنب بشأنه هو القتل الغير متعمد لقد رأيت الشريط |
Biri saldırı, öteki tecavüze teşebbüs son olarak da Kazara ölüme sebebiyet verme, öyle mi? | Open Subtitles | الأولى، اعتداء الثانية، محاولة اغتصاب الثالثة، قتل غير متعمد |
Belki isteyerek değil, ama daha önce de Goa'uld casuslarıyla bazı sorunları olmuştu. | Open Subtitles | ربما ليس بشكل متعمد ، لكنهم سبق لهم أن تعرضوا للإختراق من عملاء للجواؤلد سابقا |
- Bu tipik bir durum. | Open Subtitles | أعتقد بانه حادث متعمد - |
Olmuş olan seks tasarlanmış sekstir. | TED | إرتكاب الجنس هو جنس متعمد. |
Bu bana seri kundakçılık yerine sigortadan para alma işi gibi geliyor. | Open Subtitles | بصراحة ، اعتقد ان هذا احتيال على التأمين اكثر من كونه حريق متعمد |