Ya da bu çıkar çatışması tişörtlerini ütüleme tarzlarını sevmenden mi kaynaklanıyor? | Open Subtitles | أم أن هذا تضارب مصالح. لأنك تحب الطريقة التي يكوون بها قمصانك. |
Bu durum muazzam bir iş fırsatından ziyade, senin için bir çıkar çatışması değil mi? | TED | أليس ثمة تعارض مصالح بالنسبة لك، بعبارة أخرى، ألا يوفر لك هذا فرصة أعمال ضخمة؟ |
Pek çok çıkar var. Para. | TED | هناك مصالح كثيرة. هناك المال. هناك سلطة سياسية. |
1966 ile 1990 arasında, ABD ve Sovyet çıkarları ülkemin kontrolünü ele geçirmek için savaştı. | TED | بين عامي ١٩٦٦ و ١٩٩٠، مصالح الولايات المتحدة والإتحاد السوفيتي تقاطعت من أجل السيطرة على وطننا. |
Kargaşa her yeri etkisi altına aldı, kudretli ve alçak güçler insanoğlunun çıkarlarına karşı faaliyette. | TED | تعمُ الفوضى الأرض، بسبب قوى ذات نفوذ شريرة تعمل ضد مصالح البشرية. |
Mevzu yalnızca menfaatler. çıkarlarımız ortak. | Open Subtitles | لا توجد هنا غير الفوائد، لدينا مصالح متّفقٌ عليها |
Şayet ücretinizi havayolu şirketi ödüyorsa, bu durumda menfaat çatışması durumu oluşur. | Open Subtitles | أذا دفعت الخطوط فواتيرك, فهذا صراع مصالح. |
Ya da çok güçlü bir özel çıkar grubu isterse. | Open Subtitles | أو قررت فعل ذلك جماعة مصالح صاحبة نفوذ قوي |
Eğer insanlar müdürün bir öğretmen ile çıktığını öğrenirlerse, bunu çıkar çatışması olarak görebilirler. | Open Subtitles | أن الناظر على علاقة بمعلّمة، قد يعتبرون ذلك تضارب مصالح. |
Ne yazıkki, bu çıkar çatışması olarak biliniyordu | Open Subtitles | ولسوء الحظ , هذا يعرف بتضارب المصالح تضارب مصالح غير معلنة |
Kitapevi hakkında yazsan, çıkar çatışması olur mu? | Open Subtitles | هل تعتقد بأن هناك تضارب مصالح إذا كتبت عن المتجر؟ |
Alıcı ve verici arasında çıkar çatışması var, değil mi? | Open Subtitles | المتبرعة و المريضة لديهم مصالح متعارضة، صحيح؟ |
Ayrıca bu soruşturmada zıtlaşma ya da çıkar çatışmasına izin veremem. | Open Subtitles | لا أريد أيضاً تحيزاً أو تضارب مصالح في التحقيق |
Finansla ilgili çıkar çatışması, tek çıkar çatışması. | Open Subtitles | التي تقدّم اﻹرشادات الغذائيّة. تضارب المصالح الماليّة هو تضارب مصالح واحد فحسب. |
Ülkem için büyük değer taşıyorsun müsaade et de ülkemin çıkarları için kendim karar vereyim. | Open Subtitles | يجب ان اُذكّرك بأنك ذو فائدة عظيمة لبلدى وحفاظا على سلامتك, يجب ان تسمح لى بأن أحمى مصالح بلادى بطريقتى الخاصة |
Sığır yetiştiricileri, kendi çıkarları için bu bölgeyi herkese açık halde tutmak istiyorlar. | Open Subtitles | مصالح اصحاب الماشية تريد أن تبقي هذه الأرض مجموعة مفتوحة. |
Bu kaledeki İngiliz çıkarlarına ağır basacak kesinlikte değildi ama! | Open Subtitles | لكن بدون تأكيد كافٍ، يفوق مصالح بريطانيا بهذا الحصن هو الذي حرض هؤلاء |
Ama kaledeki İngiliz çıkarlarına ağır basacak kadar kesinlik içermiyordu. | Open Subtitles | لكن بدون تأكيد كافٍ، يفوق مصالح بريطانيا بهذا الحصن |
Aklında çıkarlarımız olduğu kesin. | Open Subtitles | انه بالتأكيد يبدو أن لديه مصالح أفضل في الاعتبار |
Affedersiniz. Sanırım bu menfaat çatışması kapsamında bir konu. | Open Subtitles | آسفة، ذلك غالباً تضارب مصالح أو أمراً كذلك |
Kadın soğuk, acımasızmış ve Külkedisi'nin çekiciliğini ve güzelliğini kıskandığından kendi garip kızlarına ilgi göstermeye kararlıymış. | Open Subtitles | باردة وقاسية وغيورة جداً من سحر سيندريلا وجمالها وكانت مصممة جداً على رعاية مصالح |
Onlar sadece insanları baskı altında tutmayı ve zengin oligarşinin çıkarlarını korumayı bilir. | Open Subtitles | هم يعرفون فقط كيف يقمعون الشعب و يدافعون عن مصالح الاقلية الحاكمة الغنية |
Bence Ajan Vaughn karına, görüşmek için gönderildiğiniz adamın kimliğini bildiğini ve bazı çıkarlar için ikinizin de bu görevden alınması gerektiğini söylemelisin. | Open Subtitles | أعتقد أنك يجب أن تخبرها أنك تعلم هوية القاتل من الرجل الذي ستقابله وحدث بعد ذلك تضارب مصالح بينكم |
Ama bana bildiklerini anlat. Sydney'nin çıkarını düşündüğüne dair beni ikna et. | Open Subtitles | ولكن أخبرنى ما تفعله وضع مصالح سيدنى أولا |