| Kitapta yazdığına göre hamile kadınların yapamayacağı tek bir şey var. | Open Subtitles | كما يقول الكتاب هناك شيء واحد للحامل لا يمكن أن تفعله |
| Yapabileceğim tek bir şey var o da seni reddetmek. | Open Subtitles | هناك شيء واحد امامى فحسب لافعله أنا ارفض مشاعرك أسفة |
| - Yapabileceğimiz tek şey var. | Open Subtitles | ماذا فعلنا؟ هناك شيء واحد نستطيع أن نفعله، بومبا |
| Milli Teşkilat'ta iken öğrendiğim bir şey varsa, o da nasıl yemek yapılacağıdır. | Open Subtitles | إن كان هناك شيء واحد تتعلمه في الحرس الجمهوري ، فهو كيف تطبخ |
| Bilmen gereken bir şey daha var. Burada kutuplar terstir. | Open Subtitles | هناك شيء واحد يجب أن تعرفه هنا بأسفل، الأقطاب معكوسة |
| Ve iş aşk konusuna gelince güvenebileceğin tek bir şey vardır. | Open Subtitles | عندما يتعلّق الأمر بالحب هناك شيء واحد يمكنك أن تثقي به |
| Güzel bir kadının gözlerine bakarken her şeyin yoluna gireceğini söylemesinden daha iyi olan tek şey vardır. | Open Subtitles | هناك شيء واحد فقط أفضل من النظر إلى أعين مرأة جميلة و تجعلها تقول إن كل شيء سيكون بخير |
| Annen hakkında söyleyebileceğim tek bir şey var birlikteyken çok gülerdik. | Open Subtitles | أعني, هناك شيء واحد سأقوله حول أمك كُنا نتعالى بالضحك عالياً |
| Aklıma gelen tek bir şey var, ama her şeyi düzgün yapman gerek. | Open Subtitles | انظر, هناك شيء واحد يمكنني ان افكر به ولكن عليك ان تلعبها بدقة |
| Hatırladığım tek bir şey var. Bir adam uyarıdan önce ateş etmeye kalkarsa onu bir köpek gibi vurmak benim görevim ve bunu yaparım. | Open Subtitles | هناك شيء واحد أنا أَتذكره إذا أما تدور المحاولات لضرب الإشارة |
| Bütün bunlardan çıkardığım tek bir şey var. | Open Subtitles | تعلمون، هناك شيء واحد أدركت خلال كل هذا. |
| Yapabileceğim tek bir şey var Ajan Mulder. | Open Subtitles | هناك شيء واحد فقط بأنّني يمكن أن أعمل، الوكيل مولدر. |
| Böyle yaktığını bildiğim tek bir şey var. Radyasyon. | Open Subtitles | هناك شيء واحد فقط أعرف بأنّ الحروق مثل تلك. |
| Ama yapabileceğin tek şey var. | Open Subtitles | لكن هناك شيء واحد أنت يُمْكِنُ أَنْ تَعمَلُ. |
| Bu nikahı mükemmel hale getirecek bir tek şey var | Open Subtitles | هناك شيء واحد سيجعل هذا الزفاف مكتمل الأتقان. |
| Yapman gereken tek şey var, Roma'ya geri dönmek. | Open Subtitles | هناك شيء واحد يجب أن تفعلة عليك أن تعود إلى روما |
| Senden öğrendiğim bir şey varsa o da bana göre doğru olduğunu düşündüğüm şeyi yapmalıyım ve sonuçlarını kafama takmamalıyım. | Open Subtitles | إذا كان هناك شيء واحد تعلمته منكَ فهو أني يجب أن أقوم بالشئ الذي اراه صحيحا ولا أقلق بشأن العواقب |
| Senden öğrendiğim bir şey varsa o da bana göre doğru olduğunu düşündüğüm şeyi yapmalıyım ve sonuçlarını kafama takmamalıyım. | Open Subtitles | إذا كان هناك شيء واحد تعلمته منكَ فهو أني يجب أن أقوم بالشئ الذي اراه صحيحا ولا أقلق بشأن العواقب |
| Şu anki ekonomik durumla alakalı bir şey daha var. | Open Subtitles | نعم، هناك شيء واحد حول الوضع الاقتصادي الراهن |
| Bu tip bir kızla yapabileceğin yalnızca bir şey vardır. | Open Subtitles | هناك شيء واحد فقط يمكنك القيام به مع فتاة من هذا القبيل. |
| Onların birbirlerinden başka nefret ettikleri tek şey vardır. Polisler. | Open Subtitles | هناك شيء واحد يكرهونه أكثر مما يكرهون بعضهم البعض ، رجال الشرطة |
| Ama ne kadar farklı olursak olalım, ikimizinde hoşlandığı bir şey vardı. | Open Subtitles | بغض النظر عن الاختلاف الذي بيننا هناك شيء واحد نحبه معاً |
| Aslında, bir şey var. | Open Subtitles | حسنا، في الحقيقة، هناك شيء واحد. |
| Ama saklayamayacağı birşey var: Bu. Serçe parmağının bir kısmı yok. | Open Subtitles | ولكن هناك شيء واحد لا يمكنه إخفاءه هذاالجزءمن إصبعهمبتور. |
| Ama kesin olan bir şey var. Denize açılmayı seviyorum. | TED | كما تعلمون، هناك شيء واحد واضح وهو محبتي للإبحار دون شك. |