Olay şu ki bunu sadece güzel oldukları için çalışmıyorum, ki bazıları gerçekten öyleler. | TED | والأمر هو أنني لا أدرسها لكونها جميلة فقط، بالرغم أنّ بعضها كذلك بالتأكيد. |
Bay Brown'ın Olay yerine bu kadar yakın bulunması, sizce de fazla tesadüf değil mi? | Open Subtitles | والأمر بعيد كل البعد عن أن يكون مجرد مصادفة |
Hayatıma başlamaya hazırdım ama yapamıyorum ve bu hiç iyi değil. | Open Subtitles | أنا مستعدة لبدأ حياتي والآن لا أستطيع، والأمر ليس على مايرام. |
Evet, ama daha az ihtimal var ve bu riske değer. | Open Subtitles | أجل ، لكن توجد هُناك فرصة أقل والأمر يستحق العناء والمُخاطرة |
İşin iyi tarafı, bir sonraki boyanacak eve onlar karar veriyor. | TED | والأمر الجيد بشأنهم هو أنهم يقررون أيّ المنازل هو التالي |
İkinci nokta ise ikna etme zorlamadan genelde daha iyidir. | TED | والأمر الثاني هو أن الإقناع أقوى بكثير عادة من الإجبار |
Aynısı sadece Brezilya değil, tüm Amerika için geçerli, Birleşik Devletler, Kanada ve tüm dünya. | TED | والأمر لا ينطبق فقط على البرازيل ولكن في جميع أنحاء الأمريكتين، في الولايات المتحدة وكندا وحول العالم. |
Kadınlar dünya çoğunluğunun bizler olduğunu anladıkları zaman imkanlar sonsuzlaşır, ama her şey bize bağlı. | Open Subtitles | عندما يدرك النساء أننا نحن الأغلبية فى هذا العالم ستكون الإحتمالات لا متناهية والأمر عائد إلينا |
Olay şu ki, bu sabah otoparkta onun aynısını görmüş olabilirim. | Open Subtitles | والأمر أنّني أظن أنّني رأيت الأمر نفسه في موقف السيارات هذا الصباح. |
Olay sadece görev değil. Hiçbir zaman öyle değildi. | Open Subtitles | والأمر لا يتعلقّ فقط بالمهمّة لم تكن يومًا أبدًا |
Ve Olay su ki Mary, Bütün Olay sana bağlı. | Open Subtitles | والأمر الان ماري يعتمد عليك كلياً |
Burada bulunanların çoğu bu tercihi yaptılar ve bu gerçekten çok kolay. | TED | العديد منا هنا اتخذوا ذلك القرار والأمر فعلا سهل. |
ve bu bazı çok uzak okyanus adaları için de böyledir. | TED | والأمر أيضاً ينطبق على بعض الجزر البعيدة في المحيط. |
ve bu konu bilginin sosyal ağı ve onun dolaşımı hakkında. | TED | والأمر كله يدور حول الشبكات الاجتماعية المعرفية. |
İşin iyi tarafı ise bunu yapacak imkânlarımız var ve bunu nasıl yapacağımızı biliyoruz. | TED | والأمر الجيد هو أننا نمتلك الوسائل ونمتلك المعرفة للقيام بذلك |
Ama işin en güzel tarafı para ödemek zorunda değilim. | Open Subtitles | والأمر الممتع هو انني لن اكون مضطراً لدفع اتعاب |
Ama işin en güzel tarafı para ödemek zorunda değilim. | Open Subtitles | والأمر الممتع هو انني لن اكون مضطراً لدفع اتعاب |
Yüksek sesle söylemem gereken ikinci şey ise ki bunu yüksek sesle söyleyeceğim. | Open Subtitles | والأمر الاخر والذي أود قوله لكم الان وبصوتا عال .وسأقوله الان بصوتا عال |
Diğer dikkat çekici şey ise gönüllülerin sayısıydı. | TED | والأمر الآخر الذي صدمني أنا كان العدد الهائل من المتطوعين |
Diğer bir nokta, diğer önemli nokta da, tüm kuşlar için, tüm orta boyutlu türler, ve bu bir sonraki slayttaki için de geçerli, Arı-yiyici için. | TED | والأمر الأخر، العامل المهم الآخر لكل هذه الطيور، كلهم متوسطي الحجم، هذا يشمل الشريحة التالية، آكل النحل. |
Aynısı senin için de geçerli. Burası büyük bir şehir. | Open Subtitles | والأمر كذلك بالنسبة لكي ايضاً المديبة كبيرة جداً |
Araştırmaya bir göz attım da, her şey pek bir kızıl. | Open Subtitles | لقد نزعت الدسم من هذا البحث والأمر كله يبدو أحمراً |
ama ilerliyoruz ve her şey... tümüyle seks değil.. | Open Subtitles | لكننا نحرز تقدماً والأمر كله ليس عن الجنس أليس كذلك؟ |