sadece öğreniyor, yaşıyor ve zevk alıyorsunuz. | TED | ومن ثم تتعلم وتعيش فعلًا وتشعر بالمتعة. |
Ve bu aslında daha fazla sülfürik asit üreten bir bakteri tarafından üretiliyor ve pH'ı sıfır civarında olan yerlerde yaşıyor. | TED | وهي تنتج عن البكتيريا والتي تتسبب في المزيد من حمض الكبريتيك ، وتعيش في معدل هيدروجيني يقارب الصفر. |
Bir fon kuruldu ve şimdi aile kırda bir çiftlik evinde yaşıyor, ve bütün temel ihtiyaçları karşılanmakta. | TED | تم تأسيس صندوق تأمين، وتعيش الأسرة الآن في منزل في الريف وتم العناية بكل إحتياجاتهم الضرورية. |
Bencil fantezi dünyanda yaşıyorsun! | Open Subtitles | كنت أناني وتعيش في داخلك عالم حكايات الأنانية |
Hepsi birbirlerine bağlılar. Biri inerse, hepsi iner. Cadılar da yaşar. | Open Subtitles | جميعهم موصولين، وإذا يسقط أحدهم، يسقط الجميع، وتعيش الساحرتان. |
Biliyorum, aileni arkanda bırakmanı söyledim seyahat etmeni, hayatını yaşamanı ama burada dünyadan saklanıyorsun, adamım. | Open Subtitles | أعرف أنني قلت لك ابتعد عن عائلتك ، لكي تسافر ، وتعيش حياتك ، ولكنك هنا تختبئ من العالم ، والرجال. |
İşte camdan yapılmış kilise. Burda hayvanlar yaşıyor her türden hayvan: | Open Subtitles | حتى الكنائس مصنوعة من زجاج وتعيش الحيوانات بداخلها. |
Evrende güçlü şeytani bir kuvvet var ve bu Kanal 8'de yaşıyor. | Open Subtitles | هنالك قوة شر مظلمة في الكون. وتعيش في القناة الثامنة. ولقد رأيت ذلك بعيني، |
Babam bir kömür madeninde öldü, annem tekrar evlendi ve Florida'da yaşıyor. | Open Subtitles | قتل والدي في مناجم الفحم ووالدتي تزوجت ثانية وتعيش في فلوريدا |
çok güzel,buralarda bir yerlerde yaşıyor ama kayboldu | Open Subtitles | هي جميلة جداً وتعيش في مكان ما في الجوار ولكنها إختفت |
çok güzel,ve bu civarlarda yaşıyor ama o kayboldu | Open Subtitles | إنها جميلة المنظر وتعيش في مكان ما في الجوار لكنها إختفت |
Ayrıca 5 bin kilometre uzakta yaşıyor, yani geceyi çıkar ve bitsin. | Open Subtitles | وتعيش على بعد 5 آلاف كيلمتر اصمد الليلة وكل شيء سينقضي |
Hastanede yaşıyorsun ve berduşlara benziyorsun. | Open Subtitles | وتعيش في المستشفى، وتبدو كالمشرد ولديك.. |
Savaşır ve yaşar; ya da vazgeçer ve ölür. [Kısa, derin nefesler] | Open Subtitles | إما أن تقاتل وتعيش أو تستسلم وتموت ...ماذا تعتقد بأنك |
Noel'den sonra Concrete'e gitmeni ve onlarla birlikte yaşamanı istiyor. | Open Subtitles | يريدكَ أن تذهب بعد عيد الميلاد إلى (كونكريت) وتعيش معه. |
Annen Magadha'yı terkedip, sıradan bir yaşam için çabalamanı istiyor. | Open Subtitles | الأم تريد منك أن تترك ماغادا وتعيش حياة عادية.. |
Annesi hayatta ve iyi durumda, ve de Attica Eyalet Kadın Cezaevi'nde kalıyor. | Open Subtitles | امها على قيد الحياة , وهي بصحة جيدة وتعيش في ولاية اتيكا مركز اعادة تأهيل النساء |
Olan şey bu. Bu mercanlar öldüğünde, anında organizmalar gelir ve ölmüş dış yüzeyi sararak orda yaşamaya başlarlar. | TED | عندما تموت هذه الأشياء، على الفور، تأتي الكائنات العضوية وتلبس على القشرة وتعيش على سطح الجسم الميت. |
- Onunla aynı evde yaşıyordu. - Neden yaşamasın? | Open Subtitles | وتعيش فى نفس المنزل ولِم لا تعيش ؟ |
Emekli olup, gelirinle mi yaşayacaksın? | Open Subtitles | ما الذى ستفعله؟ ستتقاعد وتعيش من مدخراتك , هه؟ |
İstersen gelip benimle yaşayabilirsin belki. | Open Subtitles | ربما كنت يمكن أن تأتي وتعيش معي إذا أردت. |
Ama senin bekar ve yalnız yaşayan biri olduğunu söyler söylemez, tabanları yağlıyorlar. | Open Subtitles | ولكن عندما أخبرهن أنك عازب وتعيش وحدك.. أجدهن يفرون |
Kuralları bilir ona göre yaşarsın. | Open Subtitles | تحترم تلك القوانين وتعيش حياتك على أساسها .. |
Babamı öldüren adamla ilişki yaşıyormuş şimdi de onunla yaşıyor, benim büyüdüğüm evde. | Open Subtitles | لقد كانت تخوض علاقة غير شرعية مع الرجل الذي قتل أبي وتعيش معه بنفس البيت الذي ترعرعتُ فيه |