iyi bir hızla yürüyor fakat biraz önceki seyahat ile karşılaştırıldığında, öylesine yürüyor, | TED | ويسير إليها بخطى حثيثة، ولكن مقارنة بالسرعة التي رأيناها فهو يسير ببطء. |
Ben çok kötü bir hata yapıncaya dek her şey iyi gidiyordu. | Open Subtitles | كل شيء كان يسير على ما يرام إلى أن ارتكبت خطأ أحمق |
Tuvalete gidip geri dönmeyinceye kadar randevunun yolunda gittiğini sanıyordum. Nedir bütün bunlar? | Open Subtitles | ظننتُ أنّ الموعد يسير بخير حال، حتى ذهبت إلى الحمام ولم تعد أبداً. |
Hiç uykusunda yürüyen birini gördün mü? | Open Subtitles | هل رأيت احدا من قبل وهو يسير اثناء نومه ؟ |
Belki de sadece, neden hiçbir işim yolunda gitmiyor dersin. | Open Subtitles | ربما هذا سبب أن لا شيء يسير معي بالشكل صحيح |
Bazı kimlik tespit sorunları ortaya çıktı ama her şey planlandığı gibi ilerliyor. | Open Subtitles | كان هنالك مشكلة تعرف على الجثث لكن كل شيء يسير كما خطط له |
Hepimizin kalbimizin en derininde biliyoruz ki evrende işler bu şekilde yürümüyor. | TED | و كلّنا يعلم في صميمه بأن الكون لا يسير على هذاا المنوال. |
Sana bu işlerin gerçek dünyada nasıl yürüdüğünü anlatmak isterdim... | Open Subtitles | ورغم أنني أود أن أشرح لك كيف يسير العالم حقيقةً |
Tahmin edebileceğiniz gibi, tüm dünya evrensel bir kanunla işliyor: entropi, termodinamiğin ikinci kanunu. | TED | وكما تعلمون الكون بأكمله يسير تبعاً لقانون عالمي الانتروبيا .. وتحديدا القانون الثاني من الترموديناميك |
Bir yukarı bir aşağı yürürken onu dinlerdim bütün gece, peşpeşe her gece onu düşünüp, onu kaybettiği için kendine işkence ederek. | Open Subtitles | كنت أسمعه يسير ذهاباً وأياباً , ذهاباً وأياباً طوال الليل ليلة بعد ليلة يفكر فيها يتعذب لفقدانه لها |
İşler böyle yürür, o beni sıkıştırır, ben de seni. | Open Subtitles | إذاً, الأمر يسير كالتالي هو يضغط عليّ, وأنا أضغط عليك |
İşte böyle yürüyor. Fakat kendimize baktığımızda | TED | وهكذا يسير هذا الرجل الآلي .. ولكن عندما تنظر إلينا نحن .. |
Ve caddelerde yürüyor. Eski moda ama kahramanlıkla ilgili bir şey bu. | Open Subtitles | يسير على جانبِ الشارعَ إنه طراز قديمُ، لكنه كالنبلاء |
Ama işler sen şu lânet rakamlara girmeden önce yolunda gidiyordu. | Open Subtitles | كان الأمر يسير على مايرام حتى تحدثت عن هراء الأرقام هذا |
Harika gitmesi gerekiyordu. Bilimsel olarak gidiyordu da. | TED | والذي كان يجب أن يسير بشكل رائع. وهو ما حدث بالفعل، من وجهة نظر علميّة. |
Bu işin nereye gittiğini bilmiyorum ama David işi ciddiye bindirmek istiyor. | Open Subtitles | لا أعلم كيف يسير هذا ولكن دايفيد يريد أن تكون علاقتنا جدية |
Krallarla yürüyen adam ıssız çölde tek başına yürüdü. | Open Subtitles | إلى البرارى القاسيه الرجل الذى سار مع الملوك يسير الآن بمفرده |
Her zaman planladığınız gibi gitmiyor, yetenekli bir çevirmenle bile. | TED | و هو لا يسير دوماً كما تخطط له حتى إن عملت مع مترجمة موهوبة. |
Hazır olmadığım şey ise bir buzul hızıyla ilerliyor gibi görünen süreçti, harekete geçmesi bir buzulun hızıyla oluyordu. | TED | فلم أكن مستعدًا أن تسير الأمور ببطء شديد، مثل السرعة التي يسير بها نهر جليدي. |
Üzgünüm bebeğim, ama bildiğin gibi bu işler böyle yürümüyor. | Open Subtitles | آسفه حبيبي أنت تعلم إن الأمر لا يسير على هذا النحو |
İnsanlar genelde işler burada iyi olmadığı için Amerika'ya giderler. | Open Subtitles | العمل لم يكن جيدا هنا كيف يسير الحال هنا ؟ |
Bak, bugün ilk günüm değil. Bu işlerin nasıl yürüdüğünü biliyorum. | Open Subtitles | انظر، ليس وكأنه أول يوم لي أنا أفهم كيف يسير الأمر |
Bence işliyor cünkü bilim adamları bir topluluk olarak birbirlerine bir etik ile bağlılar. | TED | حسناً، اعتقادي بأن العمل يسير لأن العلماء هم عبارة عن مجتمع مُلزم بالأخلاق. |
Bir yukarı bir aşağı yürürken onu dinlerdim bütün gece, peşpeşe her gece onu düşünüp, onu kaybettiği için kendine işkence ederek. | Open Subtitles | كنت أسمعه يسير ذهاباً وأياباً , ذهاباً وأياباً طوال الليل ليلة بعد ليلة يفكر فيها يتعذب لفقدانه لها |
Sydney demiryolunu kullanamazsa Pekin'e yürür. | Open Subtitles | فانه سوف يسير الآن الى بكين أتوقع دخوله خلال اسبوع |
Adam geri geri yürüyordu, cesedi topukların açmış olduğu oluklardan beraberinde sürükleyerek. | Open Subtitles | ان الرجل كان يسير إلى الوراء ، ساحباً الجثة خلفه إلى الأخاديد التي تركتها كعبي حذائه |
Bir kelime bile söylemeden yemeğin ortasında masadan kalkıp gitti. | Open Subtitles | لقد رحل يسير خارجا من الغداء ولا يقل كلمة واحدة |
Senaryoyu yazıldığı gibi oynarız. New York'lular bunu sevmezse, yapacak bir şey yok. | Open Subtitles | إننا نؤدي المسرحية كما هي بالنص، وهذا لا يسير هنا في نيويورك، رائع |