Başımı sokabileceğim herhangi bir yer bana yeter. | Open Subtitles | حسنا اي مكان مع سقف يفي بالغرض |
Ağımızı genişletmeliyiz çünkü çalıntı XT'ler almak artık işimizi görmeyecek. | Open Subtitles | ونحتاج ان نوسع الشبكة لأن شراء الحواسيب المسروقة لن يفي بالحاجة بعد ذلك |
Bak iş görür işte. Ringa balığını seviyor değilim ama... | Open Subtitles | هذا قد يفي بالغرض، ليس لكوني أحب سمك الرنجة، لكن... |
Eğer Rosen sözünü tutmayacaksa ben de onun yerine yaparım. | Open Subtitles | حسنا ، اذا كان روسين لن يفي بوعده اذن سأفعلها له |
Her bir birim bağımsız çalışıyor, dolayısıyla evin ana şalterini indirmek, bir işe yaramaz. | Open Subtitles | كل وحدة مدعومة بالطاقة بشكل مستقل. لذلك قطع الطّاقة عن المنزل الرئيسي لن يفي بالغرض |
sözünün eri olmayan biri, bir hayvandan daha iyi olamaz. | Open Subtitles | رجل لا يفي بوعوده ما هو إلا وحش. |
Baban sonunda okulu desteklemek için verdiği sözü yerine getireceğine ne kadar sevindiğini söylüyordu. | Open Subtitles | يفي أخيراً بما قطعه من إلتزام لتدعيم المدرسة واحزري ماذا ؟ |
sözünün arkasında duramayan adamın benimle işi olmaz. | Open Subtitles | الرجل الذي لا يفي بوعده لايساوي عندي شيئاً. |
Bu kadarı yeterli olur. | Open Subtitles | من المفترض أن يفي ذلك بالغرض من المفترض أن يكون كافٍ |
Tutmaması için eline bir bahane verme yeter. | Open Subtitles | فقط لا تعطه سبباً يجعله لا يفي بوعده |
- Artık yeter. - Bir dakika 9 ne? | Open Subtitles | و هذا يكفي انتظر 9 يفي ماذا ؟ |
Sanırım bu kadarı yeter. | Open Subtitles | أعتقد أن هذا يفي بالغرض |
Evet, burası işimizi görür. Çekici gelen birisini görüyor musun? | Open Subtitles | نعم ، هذا سوف يفي بالغرض |
O düzgün bir adam ve işimizi görür. | Open Subtitles | إنه رجل لطيف و يفي بالغرض |
O düzgün bir adam ve işimizi görür. | Open Subtitles | إنه رجل لطيف و يفي بالغرض |
Komite isim istiyor. Senin gibi bir tanığın vereceği her isim iş görür. | Open Subtitles | أنهم يتغذون على الأسماء، مع شاهد مثلك،فإن أي إسم تنطقه يفي بالغرض |
Ben daha hafif birşeyler düşünmüştüm ama bu da iş görür tabi. | Open Subtitles | حسناً ، كنت أفكر في التكاسل في نوفمبر ولكن هذا قد يفي بالغرض بكل تأكيد |
sözünü yerine getirmezse onu tüm şehirden aforoz edeceğimi söyle. | Open Subtitles | إذا لم يفي بكلمته، سأمسحه من هذه المدينة برمتها |
sözünü tutacağını nereden biliyorsun? | Open Subtitles | حسنٌ، ما الذي يجعلك تظنّ أنّه سوف يفي بوعده؟ |
İşe yaramaz bir eğitim için ödenen paralar. | Open Subtitles | لدفع أيّ شيء واثقة من كونه لن يفي بالغرض |
Bulduğun para işe yaramaz. | Open Subtitles | ذلك المال الذي وجدت لن يفي بالغرض |
- Sen de belli ki sözünün eri değilsin. | Open Subtitles | ويبدو أنّك لست رجلاً يفي بكلمته |
Yakında, Jai Ranjhore erkeği olmanın o üç şartını yerine getirecek. | Open Subtitles | يوما ما جاي سوف يفي بتلك الشروط الثلاثة لكي يكون رجلا من راجنهور |
Ama adam kanamayı durdurdu. Demek ki sözünün arkasında duruyor. | Open Subtitles | عليه أن يتوقف عن سفك الدماء وأن يفي بوعده |
Bu yeterli olur. | Open Subtitles | ثلاثة أقدام وتسع إنشات ينبغي أن يفي بالغرض |