Ama geniş kraterinde büyüyen devâsâ bir kaya konisi var. | Open Subtitles | لكن بداخل فوّهته الواسعة، ينمو مخروطٌ بركانيٌ ضخمٌ من الصخر. |
Karnının içinde büyüyen bebeğin babasıyım, ve saklanacak güvenli bir yere ihtiyacım var. | Open Subtitles | أنا الأب لهذا الطفل الذي ينمو بداخلها و أحتاج لمكان آمن لأختبئ فيه. |
Senin aklın başka şeylerle meşgulken onun büyüdüğünü de biliyorum. | Open Subtitles | واعرف ان ابنك ينمو بينما انت مشغولة في امور اخرى |
Duvarlar 30 metre..." "...duvarların dışında hiç bir şey yetişmiyor,..." | Open Subtitles | الجدران ترتفع لمائة قدم لم يعد شيئاً ينمو في الخارج |
Sebzeler aslında renklidir - onların tadları var, havuçlar toprakta yetişir, çilekler toprakta yetişir. | TED | أتعلمون , أن الخضروات هي حقيقة ملوَّنة .. ولها طعم حقيقي و الجزر ينمو في الأرض وكذلك الفراولة |
O uyurken saçını öpüp, nefesini koklamak, büyümesini izlemek nedir, hiç bilemezsin. | Open Subtitles | تقبل شعره و تشتم انفاسه عندما ينام و تراه وهو ينمو امامك |
Çünkü birisi sayesinde sanırım benim küçük aksi kardeşim büyümeye başladı. | Open Subtitles | لأنني أعتقد أن أخي الصغير سيئة ينمو بفضل لائق لشخص ما. |
Bak, ben rahatım, ve içinde büyüyen bir insan olan kişi benim. | Open Subtitles | انظر إلي، أنا مُسترخية رغم أنني من يملك إنسانا ينمو بداخل أحشائي |
Uyuyacak bir yer ve içimde büyüyen küçüğü yaşatmak için yiyecek bulmaya koyuldum. | Open Subtitles | وبدأتُ في البحث عن مكان للنوم وطعام ليُغذي الشخص الصغير الذي ينمو بداخلي |
Aynı zamanda başınızda büyüyen lifler anlamına da gelebilir. | TED | انها يمكن ان تعني الألياف الذي ينمو من الراس |
büyüyen bir mimariyi, | TED | يمكنكم أن تروا هذا التكوين الهندسى ينمو ويملأ الفراغ. |
Bugün sizlere yükselişte olan, tartışmalara açık ama bir o kadar da heyecan verici, hızla büyüyen bir bilim alanından bahsetmek istiyorum. | TED | أود أن أطلعكم على مجال علمي ناشئ، والذي مازال قيد التأمل و لكنه مفعم بالإثارة، و بالتأكيد فهو ينمو بسرعة قصوى. |
Ve gittiğim her yer, burası da dahil, yeni bir ahlaki açlığın büyüdüğünü hissediyorum. | TED | وفي كل مكان أذهب إليه بمافيه هنا في تيد أحس أن هناك جوع أخلاقي جديد أخذ ينمو |
Burada sarmaşıkla ısırgandan başka bir şey yetişmiyor. | Open Subtitles | لا ينمو شيئاً هنا عدا اللبلاب ونباتات القراص |
Aslında, dünyanın yalnızca özel ve gözden uzak köşelerinde yetişir. | Open Subtitles | و في الواقع ، لا ينمو إلا في مناطق صغيرة محددة من العالم |
Rahmimde? Çantanda da olabilirdi ama bebeğin Gucci taklidi bir şeyde büyümesini istemiyoruz. | Open Subtitles | رغبنا أن يكون في كيـــسك لأننا لم نرغب بطفل ينمو في حقيبة قوتشي |
Ve iklim değişikliği tehdidine rağmen dinamik bir şekilde büyümeye devam ediyor. | TED | والذي ينمو بطريقة حيوية علي مر الزمن مع تهديد تغير المناخ. |
Bunun anlamı bayan bıyığı bir gecede uzar mı? | Open Subtitles | هل يعني هذا أن شاربك الأنثوي ينمو ليلاَ ؟ |
Ama sonra asıl büyümesi gereken yer büyümedi, onun yerine burnu büyüdü. | Open Subtitles | ولكن حينها الجزء المفترض ان ينمو لم ينمو ولكن الاثر ظهر على انفه |
- Daha önce hiç kıl çıkmayan yerlerinde kıl çıkıyor. | Open Subtitles | شعرٌُ ينمو بأماكن لم يكن بها شعر هذا مخيف بالفعل |
Bizim için çimler her zaman büyümüş, ağaçlar dallarını salmış, | Open Subtitles | لطالما كان العشب ينمو من أجلنا والأشجار تمد فروعها |
Cabernet gibi her koşulda yetişmiyor ve her yerde, ihmal edilse bile büyümüyor. | Open Subtitles | ينضج باكراً ، ليس نوع مناضل كالكامرونيه الذي ينمو في أي مكان و يكبر حتى لو كان مهملاً |
Deriniz pul pul ayrılıyor, saçlarınız, tırnaklarınız uzuyor, bu tarz şeyler. | TED | الجلد يتقشر،الشعر ينمو ، الأظافر ، وهذا النوع من الاشياء. |
Yani kemikteki büyüme viral değil. | Open Subtitles | هذا يعني الذي ينمو داخل العظم ليس فيروس. |
Cidden bu bilimsel edebiyat da büyük bir hızla artıyor. | TED | والحقيقة، أن الأدب العلمي ينمو بسرعة خطيرة. |
Bahçemde büyümesine izin verdiğim bir eşek arısı yuvası vardı, tam kapımın önünde. | TED | وكان هناك عش للدبابير تركته ينمو في فناء منزلي. خارج باب المنزل. |