açık bir şekilde saatin parçalarını alıp hepsini birleştirip bir saat oluşturduğunu anlıyoruz. | TED | ولكن ما نفهمه بوضوح أنك تحصل على أجزاء هذه الساعة وتجمعهما وتكوِّن الساعة. |
Cevaplamaya çalışıncaya kadar oldukça açık bir soru, fakat şimdi ciddi olalım. | TED | السؤال واضح إلى أن تحاول الإجابة عليه، لكن فلنأخذه على محمل الجد. |
açık bir savaş alanı ve eğimli bir yüzeyi olan sığınağı ile düşmanı dört bir yandan vurmak için gerekli olan bir arazi bulur. | Open Subtitles | كانت أرض المعركه مفتوحه منبسطه فى إنحدار مغطاه بالمعسكرات |
Ancak böyle açık bir alanda karın doyurmak yemek yemek için tehlikeli bir yol olabilir. | Open Subtitles | لكن الأكل في العراء هكذا قد يكون طريقة خطيرة للحصول على وجبة |
Ben açık bir kitap gibiyim, ama sana değilim. | Open Subtitles | المريخ و الزهرة إنها كالمعكرونة و الهيدروجين نحن من فئتين مختلفتين أنا قابلة للمعرفة و لكن ليس لك |
Seni açık bir şekilde uyarmıştım, kimse onunla yalnız konuşmayacaktı. | Open Subtitles | لقد حذرتك بكل صراحة لا يجب لأحد أن يتحدث إليها بمفرده |
Bu adam mahkemenizde ifade verecek. Kamuya açık bir mahkemede. | Open Subtitles | هذا الرجل سوف يشهد في محاكمتك محاكمة علنية |
Ve dolayısıyla biyo-yenilenme açık bir şekilde bunlar gibi organizmalardan geliyor. | TED | ولذا ، الفائدة الواضحة من هذا هي المعالجة البولوجية والتي تنتج من كائنات مثل هذه. |
Madde açık bir solucan deliğinden sadece tek yönlü ilerleyebilir. | Open Subtitles | يمكن للمادة السفر في اتجاه واحد خلال ثقب دودي مفتوح |
Aslında, en iyi pozisyon, açık bir pencere önünde, odanın içinde olmaktır. | Open Subtitles | الحقيقة هي أن أفضل موقع لقنّاص هي داخل غرفة خلال نافذة مفتوحة |
Ya da bana üstü açık bir araba alırsan tüm bunların önüne geçebiliriz. | Open Subtitles | أو بإمكانكَ أن تشتري ليّ سيارة مكشوفة وعندها يمكن أن نتجنب هذا الأمر |
Daha fena bir noktaya gittiğine dair açık bir kanıt da yoktu. | Open Subtitles | لم تكن هناك علامة واضحة إلى بعد أكثر شراً |
Tutanaklarda hayatınızı erkeklerin dokunmasıyla kazandığınız çok açık bir şekilde kaydedilmiş. | Open Subtitles | في السجلات يذكر تماما بوضوح بأنك جعلت معيشتك من لمس الرجال |
Yani, açık bir şekilde bir uyuşturucu bağımlısı olduğuma ve tehdit oluşturmadığıma inanıyor. | Open Subtitles | إذا ً بوضوح هو يعتقد أنني مدمن مخدرات ولست أوجه أي تهديد له |
Bu bizi açık bir şekilde hayvanlar aleminden ayırıyor. | TED | وهذا هو الشيئ الذي يفصلنا بوضوح عن المملكة الحيوانية |
Bu dizaynı gösteren, ip uçu şeklinde... gelen açık bir mesajdı. | Open Subtitles | أنها رسالة من شيء واضح أو شخص ما يلمح إلى التخطيط |
çok açık bir duyguyla bu yüzden gelecekte bilgisayarlarımızdan yada dışardan alış-veriş yapmak yerine ihtiyacımız olan herşeyi evimizde kendi kişisel üreticilerimizde üreteceğiz | Open Subtitles | بإدراك واضح جدا لذا بالمستقبل، بدلا من التسوق عبر الإنترنت أو في الشارع يمكننا أن ننتج كل شيء نريده أو نحتاجه في المنزل |
Asıl endişem, açık bir kapı bulmaları. | Open Subtitles | اتساءل إن كان لديهم حانة مفتوحه لهذه الأشياء |
Gerçi çok şaşırdım, böyle bir şey açık bir alanda oluyor ve kimse hiçbir şey görmüyor, öyle mi? | Open Subtitles | هذا أمر صادم, شيء كهذا يحدث في العراء و لا أحد يرى شيئا ؟ |
Aynı mantıkta düşünürsek, sen açık bir kitap gibisin. | Open Subtitles | بنفس المنطق أنت قابلة للمعرفة |
Seni açık bir şekilde uyarmıştım, kimse onunla yalnız konuşmayacaktı. | Open Subtitles | لقد حذرتك بكل صراحة لا يجب لأحد أن يتحدث إليها بمفرده |
Şu anda kesinlikle açık bir konuşma gerçekleştiriyoruz ve pek çok insan gibi, bu zor ama önemli tartışmadan kaçmadığımızı görmek bize cesaret veriyor. | TED | هناك بالتأكيد مناقشة علنية تحدث الآن، ومثل كثير من الناس، نحن سعداء بأن هناك انسحاب أقل من هذا الحوار الصعب ولكن المهم. |
Bu soruyu cevaplamak için, karbondioksite açık bir sıfat kazandırmak için değişimin diğer tüm etkenlerini de bilmeniz gerekir. | TED | ولكن للإجابة على ذلك السؤال، لتقديم النسبة الواضحة لثاني أكسيد الكربون، يجب أن تعلم شيء عن كل عوامل التغير الأخرى. |
Ama bir de anıların olduğu açık bir dosya var. | Open Subtitles | ولكن هناك هذا ملف واحد مفتوح وداخله قائمه من الذكريات |
Bak, çok ciddiyim. Öyle, barlarda falan, açık bir şeyler içme sakın. | Open Subtitles | أنا جادة، لا تشربي أي شيء من زجاجة مفتوحة في البار وغيره |
Burada iki yaşlı bayan San Francisco'daki gibi üstü açık bir tramvayda sırt sırta oturmuşlar. | Open Subtitles | هاتان سيدتان عجوزتان تجلسان ظهرهما لبعض فى سيارة مكشوفة كتلك الموجودة فى سان فرانسيسكو |
Başkan bugün Amerikan halkına açık bir mesaj gönderiyor: | Open Subtitles | اليوم، تبعث الرئيسة رسالة واضحة إلى الشعب الأمريكي |
Nefsi müdafadan kurtulanabilecek açık bir davaydı. | Open Subtitles | تبدو لي كقضية واضحة من الدفاع عن النفس |
"Hepinize açık bir sığınak. Hepinize açık bir topluluk. Buraya varanlar hayatta kalır." | Open Subtitles | "ملاذ للجميع، مجتمع للجميع، لكلّ من وصلوا، أُنجوا بحياتكم." |
Bugünkü ultrason ile nasıl şekillendiği konusunda daha açık bir algımız olacak. | Open Subtitles | أشعة الموجات الصوتية التي سنقوم بها اليوم، ستعطينا بشكل أوضح كيفية تطور الأشياء. |