Onlar tarafından alınan kararlar kalabalığın bilgeliği üzerine inşa edilir. | TED | إن القرارات التي سيتخذها هؤلاء الناس ستكون مبنية على الحكمة. |
Temiz kalpli Güneyli bilgeliği buralarda ağaçta falan yetişiyor olmalı. | Open Subtitles | تنمو الحكمة الجنوبية على الأشجار قريباً من هنا، أليس كذلك؟ |
Pek canlı biri değil ama yaşının getirdiği bir bilgeliği var. | Open Subtitles | ليس بالضبط من النوع الحي ولكنه أكتسب الحكمة على مر الزمن |
Böyle çok fazla konuşmamız oldu. Bunlardan benim çıkardığım sonuç babamın bilgeliği oldu. | TED | جرت بيننا حوارات كثيرة مثل هذه، وما حصلت عليه منهم كان حكمة أبي. |
Bu yaşlı insanların bilgeliği ücra bir yerdeki ihtiyarlar hakkındaki hikayelerin sadece bir derlemesi değil. | TED | ان حكمة هؤلاء الاجداد ليست مجرد تراكم علم من الاجداد في مكان معزول |
Bai Su Zhen'i tapınakta koruyan bu güçtü ve büyüdükçe bilgeliği de arttı. | TED | إنها القوة التي أنقذت باي سو زين في المعبد، ولما كبر وكبرت معه حكمته. |
Bugün bu bilgeliği her kültürde ve her yerde kullanabilir, bir sonraki nesle birlikte başarabileceklerimizi gösterebiliriz. | TED | يمكننا استخدام هذه الحكمة اليوم، أعتقد، في كل ثقافة، فى كل مكان، مُمَرِّرين إلى الجيل القادم ما يمكننا القيام به معًا. |
Eskiden eğitimde bilgeliği aktarmak önemliydi. | TED | كان التعليم فيما مضى يهتم بتقديم الحكمة. |
İki tarafın da ortak bir sınırı olabilir, fakat birbirimize içimizdeki bilgeliği sunmak için birbirimize çok fazla güvenmek zorunda da değiliz. | TED | ربما نتشارك نفس الحدود، لكننا لا نثق في بعض بشكل كافٍ لمشاركة تلك الحكمة الخاصة بكل منا. |
İlk toplantıma hazırlanırken büyükannemin bana öğrettiği bilgeliği düşündüm. | TED | لذا بينما كنت أستعد لأول اجتماع بلدي لي، لجأت إلى بعض الحكمة التي علمتني إياها جدتي. |
Ve bütün ahlaki görevler, "pratik bilgeliği" gerektirir. | TED | وأي عمل أخلاقي يعتمد على الحكمة العملية. |
Görüyorsunuz ya, bu çocuklara verdiğim çok büyük bir hayat bilgeliği var. | Open Subtitles | كما ترون هناك كمية معينة من الحكمة أعطيها لهؤلاء الأولاد |
"bilgeliği, deliliği ve akılsızlığı kalbime öğrettim, ve anladım ki herşey kibir ve ruhun sıkıntısı." | Open Subtitles | ونعم، أعطيت قلبي لمعرفة الحكمة ولمعرفة الجنون والحماقة وأنا أدركت بأن كل هذا كان زهواً |
Buna rağmen, çok nadiren bazıları bu bilgeliği tamamen farklı yollardan kazanıyorlar. | Open Subtitles | على أية حال، نادرا جدا أن يكسب البعض هذه الحكمة من خلال الوسائل المختلفة تماماً |
Merhameti bol olan Allah'a dua ediyorum ki, sana, eve dönecek bilgeliği versin. | Open Subtitles | أَصلّيإلىاللهِ, العطوف جداً، بأنّه سَيَعطيك الحكمة الرحيمة لتعود إلى بيتك. |
O halkımıza büyük bilgeliği getirecek. | Open Subtitles | الكائن الذي قيل أنه سيجلب الحكمة العظيمة لشعبنا |
Ve İnsanların Binası'nı gördüğünde, bu mimari yapının Çin'in ilerleme gösteren geleceği ile yine Çin'in tarihi kadim bilgeliği arasında uzanan bir köprü olabileceğini anladı. | TED | ومع مبنى الشعب الذي رآه ، رأى فيه الجسر الذي يعبر الهوة ما بين حكمة الصين القديمة والمستقبل المتنامي للصين |
Evet ve bizden önce yaşamış kadınların bilgeliği bize rehberlik edecek. | Open Subtitles | أجل، و حكمة النساء السابقات ستُرشدنا ثانيةً |
Ama diğerlerinin bilgeliği bana gösterdi ki... girilecek son bir savaş daha var. | Open Subtitles | لكن تبين من خلال حكمة الآخرين بأنّ هناك لا زالت معركة أخرى لكي تشن.. |
Tanrının dehası ve sınırsız bilgeliği ayrıcalıklı olmayan ayak tabakasına bazen bir umut kırıntısı vermeyi sever. | Open Subtitles | أحيانا الله، في حكمته اللانهائية، الأشباه لإعطاء شظية الأمل إلى المظلوم والبائس |
Ama Tanrı, uçsuz bucaksız bilgeliği ile bizim için yeterli olacağına emindir. | Open Subtitles | ولكن الله بحكمته اللا نهائية.. قد تأكّد.. من أن ذلك كافِ علينا. |
Umarım ki onun bilgeliği galip gelir. | Open Subtitles | حكمتها ستسود حصلت على رسالتك، عجوز |
Bu imkansız. Onların kollektif bilgeliği Benimkinden çok daha büyük, Be bunu onların önünde açık yüreklilikle kabul ediyorum. | TED | إنه لشيء مستحيل. تفوق حكمتهم مجموعين و بجدارة حكمتي السخصية و أعترف لهم بهذا صراحة. |