Gibson Kurulumu artık standart bir araç, uzun ve kısa DNA parçaları yapabilmek için dünyadaki tüm laboratuvarlarda kullanılıyor. | TED | طريقة جيبسون هي الآن أداة ذهبية أساسية، تستخدم في المختبرات حول العالم لبناء قطع قصيرة وطويلة من الحمض النووي. |
Bu havalanan başka bir araç -- gerçekten çok ilginç. | TED | انها أداة في صدد الانتشار الواسع قريباً .. وهي اداة مثيرة للفضول جداً |
Şu anlaşılıyorki robotlar insan davranışını anlamak için çok ilginç bilimsel bir araç haline geliyorlar. | TED | لقد اتضح الان ان الروبوتات أصبحت في الواقع أداة علمية جديدة مثيرة للاهتمام حقا لفهم السلوك البشري |
Staz Ağı indirildiğinde bizi alması için bir araç ayarlayacağım. | Open Subtitles | استردادها. سوف أرتب لبكرة وسيلة للحصول على شباك ركود خفضت. |
Memurlar 218-kontrol noktasında bir araç buldular ama 10-7'de trafik yok. | Open Subtitles | العملاء وجدوا مركبة جوار نقطة التفتيش 218 ولكن لا وجود لمهرب |
Ve ertesi sabah bir ambulansa benzer bir araç geldi. | Open Subtitles | وخلال ساعات الصباح ما بدا كانة سيارة اسعاف قد وصلت |
MM: Evet, bir araç geliştiriyoruz. yayıncılar için bu tür içerikleri üretmeyi çok kolay hale getiriyor. | TED | مايك ماتاس: نعم، نحن نبني أداة تجعل من السهل جدا على الناشرين الآن إنشاء هذا المحتوى. |
Doğru olan şey şu: karalama yapmak inanılmaz derecede kuvvetli bir araç ve bunu hatırlamamız ve tekrar öğrenmemiz gerekiyor. | TED | وهاكم الحقيقة : الخربشة هي أداة قوية بشكل لا يصدق ، وإنما هي أداة أننا بحاجة إلى أن نتذكر وإعادة التعلم. |
Bu yüzden, biz bu aracı geliştirirken, onu keşfedici bir araç haline getirmek bizim için önemliydi böylece insanlar bu geniş veri alanını inceleyebilir. | TED | إذن، كان من المهم لنا، عندما كنا نبني هذه الاداة لجعلها أداة استكشافية. لذا الناس ممكن أن يحفرون خلال هذه التضاريس الشاسعة من البيانات. |
Fotoğrafçılığın bunun için bir araç olduğunu fark ettim. | TED | أدركت أن تصويري كان أداة وطريقة لفعل ذلك. |
Cep telefonu, siyasal özgürlüklerini kazanmaya yarayan önemli bir araç olarak dünyanın pek çok tarafında, insanlar tarafından kullanılıyor. | TED | أعطت الهواتف النقالة الناس حول العالم أداة مهمة تمكنهم من اكتساب حُريتهم السياسية. |
Bahçemin eğitim için bir araç haline gelişine tanık oldum, çevremin dönüşümü için bir araç. | TED | لقد شهدت حديقتي تتحول إلى أداة تعليم، أداة تحول في حيي. |
Radyo tasmaları başka bir araç, biyologlar tarafından yaygın olarak kullanılan. | TED | أطواق البث هي أداة أخرى الذي يستخدمه عادة علماء الأحياء. |
Bu yumurtamobil denen şey döküntü bir araç. tahtadan yapılmış bir bozkır yelkenlisi gibi, ama 350 tavuğa ev sahipliği yapabiliyor. | TED | إيجموبايل أداة متداعية وغريبة هي كمركب شراعي مصنوع من لوحات لكن بداخلة ٣٥٠ دجاجة |
Şimdi referans belirlemek için Sosyal Gelişim Endeksi adlı bir araç kullanacağım. | TED | لذلك لمساعدتنا على هذه المقارنة، سأستعمل وسيلة تُسمّى مُؤشّر النمو الاجتماعي. |
Şimdiye kadar güvenli ve istediği gibi bir araç sürmenin imkansız bir şey olduğu düşünüldü. | TED | إن فكرة شخص كفيف يقود مركبة بأمان وبصورة مستقلة كان يعتقد أنها مهمة مستحيلة، حتى الآن. |
-Çalıntı bir araç bulduk adınıza kayıtlı ve... -Park yerine gelmenizi rica ediyoruz. | Open Subtitles | و قد وجدنا سيارة مسروقة مسجلة باسمك و سنكون ممتنين إذا أتيت إلينا |
Benim tahminim, o mahalleden başka bir araç çaldığı yönünde. | Open Subtitles | تخمينى هو أنه من المُحتمل أن يكون قام بالسطو على شاحنة أخرى |
Ancak mesajı açık: GSYİH, ekonomik performansı ölçmemize yardımcı bir araç. | TED | لكن الرسالة كانت واضحة: الناتج المحلي الإجمالي هو آداة تساعدنا في قياس الآداء الاقتصادي. |
Matbaa tam bu iş için gerekli mecrayı sunuyordu ama kitap doğru bir araç değildi, çünkü yavaştı. | TED | كانت آلة الطباعة بكل وضوح هي الوسيط الصحيح لهذا، لكن الكتاب كان الأداة الخاطئة. |
Bu, eğitimin sosyal adalet için bir araç olmasının bir örneği. | TED | هكذا يجب أن يكون عليه التعليم كأداة للعدالة |
Aşağıdan bakarak 2012 Olimpiyatlarının ve sonrasında düzenlencek olayların en önemli anlarını paylaşabilirsiniz, ve bireylerin toplumla bağlantı kurmak için ciddi bir araç olabilir. | TED | حقيقة يمكنكم رؤيته من تحت ، لتشارك بأهم لحظات أولمبياد 2012 و ما بعدها ، واستخدامها كوسيلة للأتصال بالمجتمع. |
Etkileşim için çok önemli bir araç, birçokları parmakların görüntüye etki etmek için düşük çözünürlüklü olduğunu düşünüyor. | TED | انها بالتأكيد وسيط مهم جدا للإدخال. والكثير يظنون ان الاصابع قليلة الدقة كوسيلة ادخال الى الشاشة |
Bu benim için gerçek ihtiyaçlarımızın ne olduğunu anlayabilmek için harika bir araç. | TED | هي أداه عظيمه بالنسبه لي لتساعدني لأفهم ما قد يكون حوجتنا الحقيقيه. |
Sizi yiyecek ve çekyatlı bir araç takip ediyor. | Open Subtitles | هناك عربة تلحق بك مع خبزو جبنة, وسرير متحول |
Geç vakitte, zifiri karanlıkta, sürücüsüz bir araç dar taşra yolunda yavaşlıyor. | TED | الوقت متأخر ومظلم، وسيارة ذاتية القيادة تعبر طريقًا ريفيًا ضيقًا. |
Hey çocuklar, neredeyse İtalya'ya kadar bir araç buldum. | Open Subtitles | يا رفاق ، حصلت على توصيلة تقريبا إلى إيطاليا |