Ben gerçekle ilgileniyorum, ama sen, önyargılı bir taraftara dönüşmemi istiyorsun. | Open Subtitles | أنا لا أبالى إلا بالحقيقة ولكنك تريد دفعى كى أنحاز إليك |
Tamam o zaman tamamen sıcakkanlı biraz bulanık davranacağız sonra onu gerçekle yüzleştireceğiz. | Open Subtitles | اذا سوف نبداء في الدفء و الغموض و بعد ذلك سوف نخبرها بالحقيقة |
Kafanızı karıştırıp, sizin gerçekle bağınızı koparmak istiyorlar. | Open Subtitles | يريدون أن يفقدونك الاستقرار يضعفون أحساسك بالواقع |
Bizim haritalarımızın da gerçekle ilgisi yokmuş gibi bir duyguya kapılıyorum. | Open Subtitles | لدي شعور أنّ خرائطنا الحاليّة ليست ذات علاقة بالواقع أيضا |
Şimdi göreviniz oturup gerçekle yalanı birbirinden ayırmaya çalışmak. | Open Subtitles | مهمتكم الآن هي الجلوس ومحاولة فصل الحقائق عن الهوى. |
Ancak zamanla gerçekle alakasının olmadığını düşünmeye başladım. | TED | لكن مع مرور الزمن، أحسست أنه لا علاقة للحقيقة بالموضوع |
Eğer öleceksen, dudağındaki gerçekle ölmek daha iyi değil midir? | Open Subtitles | أليس من الأفضل أن تموت وأنت معترف بالحقيقة ومرتاح الضمير ؟ |
Naina bu gerçekle nasıl bas etsin? | Open Subtitles | أنت لا تستطيعى المواجهه رغم علمك بالحقيقة |
Kocasının "özgürlük" ve "adaletle" oynaması gibi bu da "gerçekle" bir oyun oynar durumda. | Open Subtitles | إنها تتلاعب بالحقيقة كما يتلاعب زوجها بالحرية والعدالة |
Ama insanları, gerçekle cezalandırma konusunda da harikaydı. | Open Subtitles | ولكنها بارعة أيضاً في معاقبة الناس بالحقيقة |
Ya yalanla akıllı kalmak ya da gerçekle deli olmak. | Open Subtitles | إما البقاء عاقلين بالكذب أو يصبحون مجانين بالحقيقة |
Federaller hiçbir zaman gerçekle ilgilenmezler, tatlım. | Open Subtitles | الفيدراليّون لا يهتمّون بالحقيقة أبداً يا عزيزتي. طيّب. |
Er ya da geç herkes gerçekle yüzleşmek zorunda. | Open Subtitles | حسناً، يجب أن يصطدموا بالواقع عاجلاً أم آجلاً. |
Kontrolden çıkabiliriz. gerçekle alakalı | Open Subtitles | تبدأ بفقدان السيطرة أعني يبدأ بفقدان الإتصال بالواقع |
Evet, telefonlarını kapatıp gerçekle başbaşa kalana kadar. | Open Subtitles | أجل ، حتى ينهون المكالمة ثم يصطدمون بالواقع |
Polislerin o kadar gerçekle baş edebileceğini sanmıyorum. | Open Subtitles | لا أعتقد أن الشرطة يمكنها التعامل مع هذا الكم من الحقائق |
Onlar hissedarlarına sesleniyorlar, acı gerçekle yüzleşmiyorlar. | Open Subtitles | هم يتحدثون لمساهميهم. وبذلك يتجاهلون الحقائق المرة |
Bunun gerçekle alakası yok. | Open Subtitles | لسحب كل المعنى من حياتها لا دخل للحقيقة بأي من ذلك |
İkisinden biri önünde sonunda bu gerçekle yüz yüze gelecek. | Open Subtitles | وأشك في أن أي أحد منهما سيتعود على تلك الحقيقة |
Yani yükseltmesi ile ilgili olan gerçekle alakası yok ha ? | Open Subtitles | لذا لَيْسَ لهُ شيء يمكن عمله بالحقيقةِ بأنّ يَرْفعُ , huh؟ |
Önemli olan hikayenin gerçekle olan ilişkisi değil, hikayenin işlevidir. | Open Subtitles | البؤرة لَيستْ على علاقةِ القصّةَ إلى الحقيقةِ لكن على وظيفتِه. |
gerçekle, uyurken gördüğü rüyalar arasındaki farkı... bilmiyor. | Open Subtitles | لا تعرف الفرق بين الحقيقة و ما رأت فى منامها |
İzleyeceğiniz şeyler tamamen kurgudur. Kişi ve olayların gerçekle ilgisi yoktur. | Open Subtitles | أي ج أي ج¾ك±أي ´ آ ام±¸Aج¸c ئ¯ء¤ أي خ¹°°ْ "c°اA " ¹¦ "cادءِ ¾ت½A ´ د ´ ظ |
Ama sabah olunca gerçekle baş başa kalıyorsun, değil mi? | Open Subtitles | و لكن تعود الحقيقة فى الصباح مرة أخرى ، أليس كذلك ؟ |
eğer gerçekle ilgileniyorsan neden bana yalan söyledin? | Open Subtitles | لو كنت تساندين الحقيقة دائماً، فلم كذبت عليّ؟ |
"Grausen olduğuna karar verdiğim yaratıkla karşılaşmamdan sonra inkâr edilemez bir gerçekle karşı karşıya kaldım." | Open Subtitles | "بعد مواجهتي لما أرك الآن كونه "جراوزن"، "لم تتبقَ لي سوى حقيقة واحدة لا يمكن إنكارها. |