Ne zaman arkadaşlarımla dışarı çıksam, garson hesabı hep bana getiriyor. | Open Subtitles | كل مرة اخرج فيهـا مع أصدقـائي، دائـمـا يحضر النادل الحســاب لي. |
Bu ırmağın donmasını önleyen yer altı güçleri başkalarına büyük konfor getiriyor. | Open Subtitles | القوى الدفينة ذاتها التي تمنع النهر من التجمد تجلب رخاءً سخياً لآخرين. |
Priabin diğer Yahudi'yi getiriyor. Belki o bana bir şey anlatır. | Open Subtitles | سيحضر بريابين اليهودى الآخر ربما يعرف شيئاً |
Oscar sana yedek giyisi getiriyor, ve ölürsün falan diye annem de geldi. | Open Subtitles | حسنا .. اوسكار جلب لك ملابس للتغيير وامي هنا في حالة لو مت |
Gün sonunda topladığı materyalleri bize getiriyor, değerlendiriyor, kalitesine bakıyoruz ve değerini hesabına yatırıyoruz. | TED | وبنهاية يومها، تحضر لنا ما جمعته، حيث نزنه ونتحقق من جودته، ونضيف ثمنه إلى حسابها. |
Sağlık Servisi korumalı tertibatı getiriyor. | Open Subtitles | لست متأكدة الخدمات الصحية ستحضر معدات واقية |
Bu itiraf etmek istediğin başka günahları da beraberinde getiriyor mu? | Open Subtitles | هل سيجلب هذا المزيد من الخطايا التي قد تعترفين بها ؟ |
Peki uşak François sana her ay reçeteyi mi getiriyor? | Open Subtitles | وهل يحضر لك الخادم فرنسوا الوصفة شهريا ؟ |
Şeytan sana geldiğinde başkalarını getiriyor mu? | Open Subtitles | عندما يأتي الشيطان لك هل يحضر معه أشخاص أخرين؟ |
Jude bir mesajcı, hepimize iyi haberler getiriyor. | Open Subtitles | جود أيضاً رسول يحضر الأخبار الجيدة لكل وأي واحد منا |
Üç hafta boyunca her gün onlarca kez yemek getiriyor. | Open Subtitles | في كل يوم حتى ثلاثة أسابيع تجلب له عشرات الوجبات |
Ve şimdi de yeni fikirlerini ve mınçıkalarını Gotham Şehri'ne getiriyor. | Open Subtitles | والآن هي تجلب أفكارها الجديدة و نونشوكس لها إلى مدينة جوثام. |
Orta Doğunun her tarafından mal getiriyor. | Open Subtitles | انها تجلب أطقما من كل أنحاء الشرق الأوسط |
Bugün Galyalılar'ı Keltleri plebleri getiriyor. | Open Subtitles | اليوم سيحضر الجوليين و الكيلتيين و العامة |
Rahip yolda, ve karısını da şahit olarak getiriyor. | Open Subtitles | الكاهن في طريقه إلى هنا و سيحضر زوجته على انها شاهد |
Bir kurye onu buraya geri getiriyor. | Open Subtitles | وكما اقول فانني اسعى الى جلب الوزارة العليا هنا |
Morisaki kuşağı getiriyor, imparator için dövüşüyor. | Open Subtitles | موريساكي جلب الحزام, هو يقاتل لاجل الامبراطور. |
Neden, Josaphat, bu planları bana sen değil de Grot getiriyor? | Open Subtitles | كيف لهذه الخطط يا جوزافيت أن تحضر إلى عن طريق جروت بدلا منك ؟ |
Avukatını da getiriyor. | Open Subtitles | أنها لا تتصل بي إلا وقت الحاجة و ستحضر محاميها معها |
Adamlarım bomba teçhizatlarını getiriyor daha fazla sürpriz olmayacağından emin olabiliriz. | Open Subtitles | سيجلب رجالي خبراء المفرقعات الآن لنتأكّد أنّه ما من مفاجآت أخرى |
Soyle, odaya insanları getiriyor, burada bir sicim asılı duruyor, ve burada da diğer bir sicim asılı duruyor, | TED | قالت أنها ستجلب أناسا إلى الغرفة ستكون هناك سلسلة تتدلى في هذا المكان، وأخرى هنا |
Hitler'in ilan ettiginin aksine, Sovyet tekneleri Volga'yi geçmeye devam ediyor ve takviye getiriyor. | Open Subtitles | على عكس ما اعلنه هتلر استمرت القوارب السوفيتيه بعبور نهر الفولجا لجلب التعزيزات |
Bir tarla hazır olduğunda ürünü topluyor ve Aschen ana dünyasına göndermek üzere Yıldız Geçidi'ne getiriyor. | Open Subtitles | عندما يكون الحقل جاهزاً، يحصدون المحصول وبعد ذلك يحضرون للستارجيت كى ينقلوه لأرض الأشوريين الهام. |
Kayıklar karadan daha da adam getiriyor gibi görünüyor. | Open Subtitles | يبدو أن قوارب السامبان تقوم بإحضار المزيد من الرجال من الشاطئ |
Başlıca besin kaynakları azaldıkça hasat, okyanusların daha da derinlerine iniyor ve daha fazla protein kaynağı getiriyor. | TED | لأن مصادر الغذاء الأساسية نضبت، الصيد الجائر يذهب في أعماق المحيطات ويجلب المزيد من مثل مصادر البروتين هذه. |
Çocuklar temel için taşlar getiriyor. kadınlar tuğla üretimi için su getiriyor, herkes kil zeminleri dökmek için birlikte çalışıyor. | TED | الأطفال يجلبون الحجارة للمؤسسة، النساء يجلبن الماء لصناعة الطوب، والجميع يعمل معا لقصف الأرضيات الطينية. |
Gümüş külçeleri getiriyor karşılığında jinseng ve dokuma gibi iyi mallarla geri dönüyor. | Open Subtitles | تقوم بجلب سبائك الفضة، وتعود محمّلة بالبضائع الجيدة، بما في ذلك الأدوية والأنسجة. |
Üç kişi getiriyor. | Open Subtitles | عدلى ذلك السطر ، إلى ثلاثة إنه يعيد إلينا ثلاثة |