Bu lezzetli meyveler de aslında, deniz hıyarlarından elde edildi. | Open Subtitles | وهذة الفاكهة اللذيذة التى تأكلها صنعت من خيار البحر |
Harika turkuaz su, mavi gökyüzü ve lezzetli meyveler. | Open Subtitles | المياه الفيروزية الجميلة، والسماء الزرقاء والكثير من الفاكهة اللذيذة |
Bazı meyveler böceklerden zarar görüyor. | TED | بعض الفواكه تتعرض لبعض التلف الذي تسببه الحشرات. |
Taze meyveler de aslında fruktoz içerir, fakat dogaldirlar, ve meyvede bulunan fiberin hazmı yavaşlatması sayesinde aşırı yüklenmeye sebep olmazlar. | TED | تحتوي الفواكه الطازجة على سكر الفواكه، لكنه طبيعي ولا يسبب إثقالاً لأن الألياف في الفواكه تبطئ امتصاصه. |
Tek gördüğüm plastik meyveler ve küçük şapkalı şişko adamlar. | Open Subtitles | كل ما أراه فاكهة من البلاستك ورجال سمان بقبعات صغيرة |
Harika olan şey ise her şeyin teslimatını yapıyor olmaları; meyveler ve sebzeler tabii ki. | TED | والمدهش حقًا أنهم يقومون بتوصيل أي شيء حرفيًا: فواكه وخضروات بالطبع |
Birçok aşılanmamış ağaç çeşitli hastalıklar sebebiyle hiç meyve vermezken, olgunlaşan meyveler de çürümüş vaziyettedir. | Open Subtitles | غالبية الاشجار لا تطرح ثمار بتاتا بقية الاشجار تطح ثمار ضعيفة وذلك لأنها تعاني من أمراض مستعصية لم يتم علاجها |
meyveler duruyor, kimse yemeyecek mi? | Open Subtitles | الفاكهة هنا، لم يتناول أحدكم شيئاً منها؟ |
Temizlik malzemeleri, oyuncak askerler, çürümüş meyveler, bir de şu kumsalda bulduğum ölü hayvan var. | Open Subtitles | فقد جلبت بعض المنظفات و لعب الأطفال و الفاكهة العطنة و هناك هذا الحيوان الميت أسفل الشاطئ و الذى سيحترق بطريقة رائعة |
Yerel meyveler hoşuna gider diye düşündüm. | Open Subtitles | وأعتقدت أنه قد يستمتع ببعض الفاكهة المحلية |
Bundan sonra da ara sira gidip o agaca meyveler taktik kimi zaman su plastik meyvelerden, armutlar cilekler veya muzlar. | Open Subtitles | ومنذلكالحين, كل واحد منا يريدُ أن يعلق الفاكهة هناك. شئ مثل البلاستيك كالأجاص |
Bu yüzden bu meyveler sadece gıda değil, onlara kültürümüz de işlenmiş. | TED | فهذه الفواكه ليست مجرد طعام، ولكن حضارتنا جزء لا يتجزأ من هذه الفواكه. |
Birçok yönden bu meyveler bizim hikâyemiz. | TED | من نواحٍ عدّة، تشكّل هذه الفواكه قصتنا. |
Kurumuş kırmızı meyveler, ortalama bir yoğunluk ve canlı, ağzınızın suyunu akıtan bir ekşilik bekleyin. | Open Subtitles | الفواكه الحمراء المجففة متوسطة الحجم خفيفة وشهية الحموضة |
Kütüphanede kullanılan araç ve gereçleri meyveler ile özdeşleştirdim. Meyve isimlerini bostan yaratmak amacıyla kullandım. Bilgiyi anlatmak için metafor olarak meyveyi kullandım. | TED | فأخرجت مواد المكتبة التي تتضمن عناوينها أسماء فاكهة وصنعت ممر بستاني بفاكهة المعرفة |
Hırslı küçükler nasıl bunun gibi bahçıvanlık yapıldığını öğrendiklerinde böyle meyveler elde etmemiz şaşılacak bir şey değil. | TED | عندما يتعلم الصغار المعاندون كيف يزرعون هكذا، لاعجب أن نحصل على فاكهة مثل هذه. |
Eskiden atlar, sığırlar, altın ve ağaçlarda meyveler vardı. | Open Subtitles | بالأمس القريب كان هناك كثير من الخيول و الماشية و ذهب و فاكهة .. أما الآن لا شئ |
Ben de adanın dört bir yanındaki ağaçlardan ve çalılardan meyveler ve sebzeler topluyordum. | Open Subtitles | لاحقاً,هممتُ باحثة بالمنطقة عن فواكه و خضروات بين مختلف أنواع الأشجار والأحراش اللامتناهية علي الجزيرة |
Bu topraklar, çiftlik, inekler, meyveler hep benim çalışmamın eseri. | Open Subtitles | الملكية , مزرعة بيت , الجاموس هي ثمار جهودي . |
meyveler üstte kalsın. | Open Subtitles | ضع السلة في الحجرة وتلك الثمار ضعها بجانب الصنبور |
Üzerinde böyle kirmizi meyveler varmiş. | Open Subtitles | لديها توت الأحمر عليها |
Burada, meyveler, sebzeler ve size gerekli olabilecek diğer şeyler var. | Open Subtitles | يوجد فواكة و خضار و أشياء أخرى من أجلكم يا رفاق |
Tropik meyveler konusunda bitmeyen bir stoku var gibi, değil mi? | Open Subtitles | ألا يبدو لك أن لديها دعم لا نهائي من الفواكة الإستوائية؟ |
Bu diyet piramidinde, sebzeler başta olmak üzere, meyveler ve fasülye grubu, tahıllar, yemişler ve benzeri ürünler en az yeri de hayvansal gıdalar kaplıyor. | Open Subtitles | النظام المبني على الخضروات البقوليات والذرة وثم كمية صغيرة من المنتجات الحيوانية |
Çabuk bozulan yiyecekler gibi hani. Balık ya da meyveler gibi falan. | Open Subtitles | تعرف هذا, كالطعام الذي يتعفن سريعاً مثل الاسماك والفواكه |
Kurutup şehirde satabileceğin meyveler. | Open Subtitles | والفاكهه ، يمكن أن تجففها وتبيعها في المدينه |
Hücrelere gereken besinleri, vücudun içinde sebze ve meyveler, güneş ışığı yardımıyla taşıyor. | Open Subtitles | الخضار والفواكة تعمل على نقل الطاقة من الشمس الى خلايانا وتعطيهم حاجتهم من العناصر الغذائية الصغرى |
Et, patates, domuz pastırması, kuru meyveler, birlikte karıştırılır. | Open Subtitles | لحم وبطاطس ولحم خنزير وفواكه مجففة مخلوطة جميعا |