Radyum bu parçacıkları mermisi hiç bitmeyen bir makineli tüfek gibi saçıyordu. | Open Subtitles | يطلق الراديوم وابلاً من تلك الجسيمات كالرشاش الأوتوماتيكي الذي لا تنفد طلقاته |
Her biri kendine özgü fizik kuralları olan kendine özgü parçacıkları ve kendine özgü kuvvetleri bulunan evrenler tanımlanabilir. | Open Subtitles | وكل واحد منهم يمكنه وصف كون محتمل له قوانينه الفيزيائية الخاصة وأنواعه الخاصة من الجسيمات وأنواعه الخاصة من القُوى |
Diyor ki, maddenin herhangi bir parçasını çok küçük boyutta incelerseniz, öncelikle moleküllere rastlar sonra da atomları ve atom altı parçacıkları bulursunuz. | TED | تقول انك اذا اختبرت اي جزء من مادة بدقة متناهية في البداية سوف تجد جزيئات ومن ثم سوف تجد ذرات و جسيمات ذرية |
- Onun ayakkabılarında çim parçacıkları olmalıydı ama muhtemelen halıya bastığında temişlenmiştir... | Open Subtitles | لابد أن هناك جسيمات عشب على حذائه لكن ربما مسحت في السجادة |
Bu yeni bulunan parçacıkları kullanarak, bilim adamları Einstein'ın kuvvetleri birleştirme rüyasına yaklaşıyorlardı. | Open Subtitles | وباستخدام هذه الجزيئات المُكتشفة حديثاً العلماء كانوا يقتربون من حلم اينشتين لتوحيد القوى. |
Bu kuantum fiziği. Ve daha sonra kuantum parçacıkları hareket ettikleri ortaya çıkar. | TED | و كنتيجةٍ لذلك، فإن هذه الخطوط تسلك سلوك الجزيئات الكميّة. |
Bugün bildiğimiz tüm parçacıkları alıp, var olan bir yapıya onları uyarlamaya çalışıyoruz. | Open Subtitles | ما نسميه التماثلات نحن نأخذ كل الجسيمات التي نعرفها اليوم ونحاول أن نجمعهم |
Hodgins çinko parçacıkları buldu ve tellerin bu bölümüyle eşleştirdim. | Open Subtitles | وجدت هودجينز الجسيمات الزنك أنني يقابل لهذا القسم من السور |
Bu nano parçacıkları oldukça saldırgan üç katlı negatif göğüs kanseri formunu kullanarak hayvanlarda test ettik. | TED | قُمنا بإختبار هذه الجسيمات النانوية على الحيوانات بإستخدام نوع شديد العدوانية من سرطان الثدي الثلاثي السلبي. |
Evrenimizi meydana getiren farklı parçacıkları üretirler. | TED | فإنها تصدر التوليفة التي تؤلف الجسيمات التي يتكون منها الكون من حولنا. |
Üstelik, bu süper simetri parçacıkları karanlık madde olmak için çok güçlü adaylar. | TED | ايضا، تلك الجسيمات الفائقة التناظر هى مرشح قوى ان تكون المادة المعتمة. |
Başka parçacıkları ışık hızına yakın bir hıza çıkardığımızda onlar da sanki gittikçe ağırlaşıyorlarmış gibi daha da fazla direnmeye başlarlar. | Open Subtitles | عندما نحاول تسريع جسيمات أخرى أقرب و أقرب لسرعة الضوء تُقاوم أكثر و أكثر كما لو أنها تُصبح أثقل و أثقل |
Motor parçaları birbirine sürttükçe demir ve çinko parçacıkları çıkar. | Open Subtitles | عندما قطع المحرك تمسح معاً فهي تزيح جسيمات الحديد والزنك |
Bu sistemlerin aşırı büyük kütleçekimleri gazdaki parçacıkları çok yüksek hızlara ivmelendiriyor. Yüksek hız ise yüksek sıcaklık demektir. | TED | الجاذبية الهائلة لهذه الأنظمة تقوم بتسريع جسيمات الغاز إلى سرعة كبيرة التي تعني درجات حرارة عالية جدا. |
Protonlar gibi yüklü parçacıkları bir spiral yol boyunca çok hızlı itmek için elektromanyetik alanlar kullanır. | TED | يستخدم المسرّع حقولاً كهرومغناطيسيّة لدفع الجزيئات المشحونة كالبروتونات بشكلٍ أسرع وأسرع على طريقٍ حلزونيّ الشكل. |
Vücut üzerinde yeni algılayıcı öğeler -- tırnaklarınızda saç büyütebilirsiniz, ve dolayısıyla bazı parçacıkları başka bir insandan alabilirsiniz. | TED | محسوسات جديدة عل الجسم فيمكنك تنمية شعر على أظافرك وبالتالي الحصول على بعض الجزيئات من شخص آخر |
Dövmeler ciltte sadece bir demet parçacık ise bu parçacıkları daha ilginç şeyler yapanlarla değiştirebilir miyiz? | TED | إذا كان الوشم مجرد مجموعة من الجزيئات في الجلد، فهل نستطيع تبديل هذه الجزيئات بأخرى تقوم بشيء أكثر إثارة؟ |
Ayırabileceğiniz et ve parçacıkları ayırın daha sonra da onları sıvıda bekleterek yumuşatın. | Open Subtitles | قم بإزالة أية جزيئات لحمية قدر ما تستطيع و من ثم قم يتطريته |
Kafasındaki yaradan alınan parçacıkları test ettim, cinayet silahı kestane ağacından yapılmış. | Open Subtitles | لقد قمت بفحص الشظايا من جرح رأسها وسلاح الجريمه كان مصنوع من الكستناء |
Boya parçacıkları koyu zeytuni. | Open Subtitles | رقائق طلاءِ تُخبرُنا هو كَانَ أخضراً زيتونياً قاتماً. |
Sonunda testerenin geride bıraktığı parçacıkları çözmeyi başardım. | Open Subtitles | حصلت أخيراً على الجُسيمات التي خلفها المِنشار |
-Hiçbir şey. Kan emdirilmiş tuvalet kağıdı parçacıkları yüzümde güzel durur demiştim. | Open Subtitles | لا شيء، فقط فكرت بأن اضع قطع من أوراق المرحاض المنقعة بالدماء عليه |
Taşıyıcı güçlerle madde parçacıkları arasındaki gerçek ilişki ne? | TED | ما حقيقة العلاقة بين حاملات القوة وجسيمات المادة؟ |
Yukarıdan düşen parçacıkları yakalamak için dantelimsi parmaklarını açarlar. | Open Subtitles | يُرسلونَ أصابعَ محيّرةَ هشّةَ لحَصْر سُقُوط اللُقمِ مِنْ فوق. |