| Sen bana durmadan hatırlatana kadar, renklerin, bulutların falan hiç farkında değildim ben. | Open Subtitles | انت تعلم, لم الاحظ الالوان ابدا, السحب وتلك الاشياء حتى بدأت تذكرني بها |
| Ama renklerin kullanımı sadece bir sanat icraatı değildi. | TED | لكن استخدام الالوان لم يكن فقط حركة فنية |
| Bu renklerin ilerlemesi kolonda yaşayan farklı mikrop türlerinin olduğunu gösterir. | Open Subtitles | إن تعاقب الألوان يوحي بأن أنواع مميزة من الميكروبات تقطن هنا |
| Üzerindeki renklerin ne anlama geldiğini anlayana kadar ona bakmayı çok severdim. | Open Subtitles | كنت أحب النظر اليها، كل تلك الألوان. حتى تبين لي ما تعنيه. |
| Newton Güneş ışığının -veya beyaz ışığın- gökkuşağındaki tüm renklerin karışımından meydana geldiğini keşfetti. | Open Subtitles | إكتشف نيوتن بأن بعض الضوء أو الضوء الأبيض هو خليط من كل ألوان قوس قزح إكتشاف هام هو خليط من كل ألوان قوس قزح |
| d Gelip gittin d d renklerin hayalim gibi olsaydı d | Open Subtitles | ″ أنت تأتي و تذهب ″ ″ إن كانت ألوانك كأحلامي ″ |
| Rengarenk gülüşler , rengarenk mutluluklar, dostluk renklerin tümüdür. | Open Subtitles | ضحكات مليئة بالألوان.. سعادة ملونة.. وعلاقات مليئة بالألوان |
| İlk cinayet mahallinde bulduğumuz eldivendeki renklerin aynısını kullanıyor. | Open Subtitles | لقد استعمل نفس الالوان التي وجدناها علي القفاز في الجريمه الاولي |
| renklerin kutlaması, mevsimleri değişimi. Giyinmeyi bitirmiş olduğunuzu düşünmedim. | Open Subtitles | احتفالية الالوان, تغير الموسم لم اتوقع انك ارتديتها من قبل |
| renklerin en güzeli bu dildedir. | Open Subtitles | اللغة هنا تحوى أفضل المرادفات و الالوان. |
| renklerin en güzeli bu dildedir. | Open Subtitles | اللغة هنا تحوى أفضل المرادفات و الالوان. |
| Resimde renklerin altında bir çeşit çizgiler vardı. | Open Subtitles | الصوره كانت نوعا ما من الخطوط تحت الالوان |
| renklerin kirmizidan mavilestigini maviden kirmizilastigini görürüz ve bunu teleskobun arka ucunda ölçebiliriz. | Open Subtitles | والتي, بالنسبة لعيون البشر, تعني بأن الالوان تتغير. نرى اللون يتغير من الازرق الى الاحمرار الى الأزرق الى الاحمرار, |
| Bunları nasıl sergileyeceğimizi çok düşündük, modern sanatsevere yabancı şeylerdi: Eserlerde diğer renklerin güzelliğini ortaya çıkaracak koyu bölümler genellikle solmuştu; ışığı, ipek ve altın sırmaları vurgulayacak şekilde yerleştirmek, etiketleme. | TED | فكرنا ملياً في كيفية تعريف هذه القطع الغير مألوفة للجمهور المعاصر: الألوان الغامقة التي تتوازن مع الألوان المتبقية في الأجسام التي تختفي عادة الإضاءة المناسبة التي تؤدي لإظهار خيوط الذهب الترتيب |
| Bu sebeple, renklerin fiziksel tanımdan ötede bir varlığı olmalı. | TED | وبالتالى، يجب أن يكون هناك جودة لرؤية الألوان التى تجاوز وصفها الفيزيائى |
| Newton'un eski çalışmalarından, güneş ışığının farklı renklerin karışımı olduğu biliniyordu. | Open Subtitles | من عمل نيوتن القديم كان معروفا أن ضوء الشمس خليط من ألوان مختلفة |
| Newton Güneş ışığının -veya beyaz ışığın- gökkuşağındaki tüm renklerin karışımından meydana geldiğini keşfetti. | Open Subtitles | اكتشف نيوتن أن بعض الضوء، أو الضوء الأبيض بالتحديد هو خليط من جميع ألوان قوس القزح |
| Palet. renklerin. | Open Subtitles | لوحة الألوان ألوانك |
| renklerin. | Open Subtitles | يا رجل، ألوانك باهتة |
| Eski renklerin neyi vardı? | Open Subtitles | ماذا كانت المشكلة بالألوان القديمة؟ |
| Kolaylıkla görebiliyoruz ki, bu resim renklerin düzensizliği. | TED | وبإمكاننا أن نرى هنا بمنتهى الوضوح أنها عبارة عن تداخل للألوان |
| Kendi renk paletimi yaratmaya ve benim yaşadığım yerde yaşayan insanlarla konuşmaya ve renklerin bizi tanımladığı şekli değiştirmeye karar verdim. | TED | قررت أن أنشئ لوح الألوان الخاص بي، وأن أتحدث مع الناس الذين يعيشون حيث أعيش، وأن أغير الطريقة التي عُرّفنا بها على هذا اللون. |