D-Rev’de bir adım daha öteye gidiyor ve kullanıcı takıntılı olmanız gerektiğini söylüyoruz. | TED | و في دي ريف، نتقدم بخطوة إلى الأمام ونقول لابد أن تكون مهووس بالمستخدم |
Sırf Kim Hye Jin'e takıntılı diye aralarında bir şey olduğunu gösteren hiçbir kanıt yok. | Open Subtitles | لا يوجد دليل على حدوث شيء بينه وكيم هي جين لمجرد أنّه مهووس بها |
Hayatım boyunca uçmak konusunda takıntılı olmuşumdur. | TED | كنت مهووسة بتعلم كيفية الطيران طيلة حياتي. |
takıntılı gibi bir şeydi, fakat çok da kötü değil. | Open Subtitles | كان مهووساً بها نوعاً ما ولكن ليس منظراً سيئاً بالكامل. |
Marquis, başka insanların.. (sadist) cinsel yaşamına takıntılı bir adamdır. | Open Subtitles | يبدو ان السيد مهووس بالنشاطات الجنسية لدى الاخرين |
Steve'in IBM'i yoketmeye doğuştan takıntılı olduğunu düşünür olmuştum. | Open Subtitles | كنت اعتقد ربما أن ستيف ولد وهو مهووس بمحو اي بي ام |
Evet, ne yazık ki Ben tür onunla takıntılı. | Open Subtitles | .. حسناً ، للأسف أنا نوعاً ما مهووس بالمستقبل |
Kellerman ayrıca çok zeki, takıntılı ve işine sadık. | Open Subtitles | كليرمان ذكيٌ أيضاً و مهووس و متعهد بتنفيذ الأوامر |
Birisi dolandırılacağını anlarsa, takıntılı hale gelir. | Open Subtitles | عندما يدرك أحدهم أنه قد خدع، يصبح مهووس بهذا. |
Bütün seksüel psikopatlarda olduğu gibi Jacob da kurbanlarına tamamen sahip olma fikrine takıntılı. | Open Subtitles | وكما حال جميع المجرمين الجنسيين عديمي المشاعر جيكوب مهووس بشكل كامل بفكرة الاستحواذ الكامل على ضحاياه |
ve biraz takıntılı olduğumu düşünüyorsanız muhtemelen haklısınız. | TED | وإذا كنت تظن أنني مهووسة قليلًا فعلى الارجح أنك على حق. |
O da takıntılı bir hayrandı. Masum başladı sonra evine kadar girmişti. | Open Subtitles | كان لديه مُعجبة مهووسة به أيضًا، بدأ الامر غير مؤذي، حتى دخلت إلى منزله |
Ve hepimizin bildiği gibi, takıntılı kızlar olarak davranışlarımızdan sorumlu tutulamayız, değil mi? | Open Subtitles | أنا مهووسة وكما نعلم فالفتيات المهووسات لسن مسؤولات عن تصرفاتهن |
Orası, bu kutup diyarına gerçekten takıntılı hale geldiğim yerdir. | TED | وهناك أصبحت مهووساً حقاً بعالم القطب الشمالي |
Tamam, evet, itiraf ediyorum: Her zaman garip bir şekilde reklamlara takıntılı oldum. | TED | حسناً، إليكم باعتراف، دائماً ما كنت مهووساً بالإعلانات بشكل غريب. |
İş konusunda takıntılı olman konusunda aşırı tepki vermiş olabilirim. | Open Subtitles | ربّما بالغتُ في رد فعلي بشأن موضوع الهوس بعمل، أتعلمين؟ |
Amerikan erkeklerinin neden bedenleri hakkında daha takıntılı hale geldiklerini araştırıyor. | Open Subtitles | يقوم بدراسة سبب هوس الرجال الأمريكيين بأجسادهم |
Ve ben daha sakinim. İşe takıntılı değilim | Open Subtitles | وأنا أكثر هدوءًا، لست مهووسًا بالعمل كما كنت.. |
Altın oran, kendimi bildim bileli bu şeye takıntılı olmuşumdur. | TED | القسم الذهبي، لطالما كنت مهووسا بهذا قبل أن أولد حتى. |
Yaptıkları iş nedeniyle takıntılı ve acımasızdırlar. | TED | فهم عديمي الشفقة و لديهم هاجس تجاه ما يفعلوه. |
Şunu gördüm ki, dindar olan ve olmayan insanlar ahlak konusunda aynı oranda takıntılı. | TED | لقد رأيت العديد من الأشخاص المتدينين و غير المتدينين والذين كانوا على حد سواء مهووسون بمعنى الأخلاقيات |
Dikkatli, takıntılı, inatçı ve annenin harcadıklarına yetişmeye çalışan biriydi çok şaşırtıcıydı. | Open Subtitles | أحمق,مهوس,عنيد ولا يتسطيع أن ينهى ما بدأه هذا مذهل |
Konu kadınlara gelince, öyle takıntılı bir tavrın oluyor ki korkuyorum. | Open Subtitles | وااو .. أنا خائف من مستوى هوسك عندما يتعلق الأمر بامرأه |
Akıl, burada temsil ediliyor ve sekse takıntılı olan kısım. | Open Subtitles | التفكير، ويتمثل هنا والشق المهووس بالجنس. |
Bütün bu 30 senedeki şeyle takıntılı olan sadece ben değilim. | TED | اني لسه المهووسة الوحيدة فيما يتعلق بالغذاء .. وبفكرة الثلاثين عام |
Eğer koruma takıntılı müşterilerinden biri tarafından öldürüldüyse onu bulmamız gerekir, değil mi? | Open Subtitles | إن كنت محقاً بأن قد قٌتِل بدوره من قبل عملائه المهووسون بالخرائط يتوجب علينا معرفتهم، صحيح؟ |
Kendisi, ayrıca... tartışma konusunda, takıntılı ve tahrik ediciydi. | Open Subtitles | وكان أيضا الوسواس القهري طبيعة للمناقشة، |