Bir dakika. Sizinle 2 hafta yaşayacak insan bir erkek yani? | Open Subtitles | إنتظري لحظة ، هل الشخص الذي سيعيش معك لإسبوعين رجل ؟ |
Yarından itibaren, babanız başka bir evde yaşayacak, kendi evinde. | Open Subtitles | ابتداءا من الغد سيعيش والدكم في منزل آخر في منزله |
Maddie büyükannesiyle yaşayacak, kimse ondan daha fazla mutlu olamaz. | Open Subtitles | مادي ستعيش مع جدتها التي لا يمكن أن تكون أسعد |
Sadece, yaşayacak çok şeyim ve bunları yapacak çok az zamanım var. | Open Subtitles | الأمر فقط ان هناك وقت قليل تبقى لي للعيش و الكثير لأفعله |
Annesi dünyayı gezerken bu evde tek başına yaşayacak yaşa geldi. | Open Subtitles | لكي تعيش في هذا المنزل بإرادتها بينما تسافر امها حول العالم |
En kötüsü bile olsa birimiz bile kurtulsa, ikimiz için yaşayacak. | Open Subtitles | إن حدث أسوأ شيء إن نجا أحدٌ منا فقط شيئاً ما من الآخر سينجو أيضاً |
Ve şimdi baltanın,kafasını hain vücudundan ayırışını hissedecek kadar uzun yaşayacak. | Open Subtitles | والان سيعيش كفايه ليشعر بالفأس يفصل رأسه الكاذب عن جسمه الخائن |
O, burada senin rafında yaşayacak ve asla gözlerini kapatmayacak. | Open Subtitles | هو سيعيش هنا على رفك وهو لن يغلق عينيه ابداً |
Sizin çocuğunuz, etrafına besinlerden ördüğünüz bu manzara nedeniyle sizden 10 yıl daha az yaşayacak. Bu odadakilerin üçte ikisi, | TED | طفلك سيعيش حياة أقصر بعشر سنوات من حياتكم. بفعل طبيعة المواد الغذائية التي ننشأها حولهم. ثلثي هذه القاعة، |
Ruh, söyle bana, Küçük Tim yaşayacak mı? | Open Subtitles | أيها الروح، قل لي إذا كان تيم الصغير سيعيش |
Bilmiyorum. yaşayacak. Ona sıcak bir kahve ile çorba yap. | Open Subtitles | لا أعلم ، سيعيش أحضرى له بعض القهوة والحساء |
Tüm bildiğim mektubun dediği, kız üçe kadar yaşayacak. | Open Subtitles | :كل ما أعلمه أن الرسالة تقول أنها ستعيش حتى الـ 3 صباحاً |
Büyükanne de bu evde yaşayacak ve beraber sizin ihtiyaçlarınızı karşılamaya çalışacağız. | Open Subtitles | والجدة ستعيش أيضاً معنا في المنزل وسنقوم معاً ببذل ما نستطيع لتلبية كل ما تحتاجونه. |
Sonra Çocuk Koruma Hizmetleri'ni arayacaklar ve kimseyi tanımadığı bir evde yaşayacak. | Open Subtitles | ،حسناً وبعدها سيتصلون على خدمات حماية الطفل وسيذهب للعيش في منزل جماعي |
Kiminin fakirlik içerisinde yaşadığını, yemek paralarının veya yaşayacak güvenli bir yerleri olmadığını biliyoruz. | TED | ونعلم أن البعض منهم يعيشون في فقر، وليس لديهم ما يكفي من الطعام أو مكانٍ آمن للعيش. |
Gidecek hiçbir yeri olmayan genç bir bayan gördüm, eğitimi yok, eğlencesi yok, yaşayacak bir yeri bile yok. | TED | رأيت امرأة شابة ليس لديها طريقة أو وسيلة لتذهب إلى أي مكان، بلا تعليم ولا تسلية ولا حتى مكان تعيش فيه. |
Sokakta hayatta kalmak için fuhuş yapmaktan tutuklanmış kaçak bir kadının, yaşayacak güvenli bir yere ihtiyacı vardı -- bu, bizim ona yardım edebileceğimiz bir şeydi. | TED | فتاة هاربه الذي ألقي القبض عليها تمارس الزنا لأجل أن تعيش تحتاج لمكان أمن لتسكن وتكبر فيه شيء يمكننا مساعدتها به. |
Biraz su yutmuş ve yayınbalığı gibi kokuyor ama yaşayacak. | Open Subtitles | مشبع بالماء و تفوح منه رائحة السلّور، لكنّه سينجو |
Anlayacağın, canım Nükleer santralim olmadan uğruna yaşayacak bir şeyim yok. | Open Subtitles | إذاً بدون مصنعي الحبيب لم يكن لدي شيئ لأعيش من أجله. |
Hedefi, iş bulmak, yaşayacak bir yer kiralamak ve çocuklarını yanına almak. | TED | هدفها هو أن تجد وظيفة وأن تستأجر بيتًا لتعيش فيه ولتحتضن أبنائها معها مرة أخرى |
- Bize yaşayacak kadar bırakıyor. - Bu da bir şeydir. | Open Subtitles | أنه يترك لنا ما يكفى لنعيش هذا شئ سيتحق الذكر |
Uğruna yaşayacak bir şeyi olanların daha uzun yaşadığını duymuş. | Open Subtitles | أحدهم أخبرها المتزوّجون يعيشون أطول لأن لديهم شيء يعيشون لأجله. |
Artık değil Peder. Şu anda vereceğin karara göre yaşayacak ya da ölecek. | Open Subtitles | ليس بعد الان أنت من سيقرر إن كان سيحيا أو يموت |
Çünkü, bebeğimiz bir tam gün yaşayacak kadar şanslı olacak. | Open Subtitles | لأن طفلنا سيكون محظوظ ليعيش يوم كامل في هذه الحياة |
İlk defa Amerika'da doğan yeni nesil önceki nesilden daha az yaşayacak. | TED | لدينا الجيل الأول من الأطفال في أمريكا الذين يتوقع أنهم سيعيشون حياة أقصر من آبائهم. |
Yaşayacaksın. Daha da önemlisi, havayolları şirketin de yaşayacak. | Open Subtitles | والأهم من ذلك هو أن خطوط طيرانك ستنجو ايضاً |
Bildiğiniz gibi ergenlik yıllarımda kontrolden çıkmıştım. Her günümü bir sonraki gün yaşayacak mıyım diye düşünerek geçiriyordum. | TED | لذا كما استنتجتم في سنوات مراهقتي كنت قد ضعت في الواقع أذهب كل يوم أتساءل إذا كنت سأعيش في اليوم التالي |
Uzun yaşayacak kadar şanslıysak, Alzheimer beynimizin kaderi olacak gibi gözüküyor. | TED | لذلك إن كنا محظوظين بالعيش لعمرٍ مديد، فيبدو أن مرض ألزهايمر سيكون مصير عقلنا. |