Yapmak zorunda değilsin. Sen bana sadece biraz numune ver. | Open Subtitles | ليس عليك أن تفعل أى شىء فقط أحضر لى عينة |
Seyretmek zorunda değilsin. - Anne, orada neler olduğunu görmüyor musun? | Open Subtitles | ليس عليك أن تشاهدي ذلك أمي، ألا تلاحظين ما يجري هناك؟ |
Sana bir sorum var ama istemiyorsan cevap vermek zorunda değilsin. | Open Subtitles | لدي سؤال , ليس عليكِ الإجابة عنه إذا لم تريدي ذلك |
Her sabah masaya oturup ona ve kızına gülümsemek zorunda değilsin. | Open Subtitles | أنت لست مضطراً أن تجلس على الطاولة و تبتسم إليه و إلى إبنته كل صباح |
Sokka, bana bir şeyler kanıtlamak zorunda değilsin. Seninle zaten gurur duyuyorum. | Open Subtitles | سوكا لا يجب عليك أن تثبت لي ذلك فأنا فعلا فخور بك |
Onun ölümü karşısında bu kadar metanetli olmak zorunda değilsin. | Open Subtitles | إنظر لا يجب أن تكون رزينا و هادئاً بعد موته |
Biliyorsun, gelmek zorunda değilsin. Benim annem sonuçta, ilgilenebilirim. Saçmalama. | Open Subtitles | تعرفين, لستِ مضطرة للمجيء إنها أمي, و يمكنني الإعتناء بها |
Seyretmek zorunda değilsin. - Anne, orada neler olduğunu görmüyor musun? | Open Subtitles | ليس عليك أن تشاهدي ذلك أمي، ألا تلاحظين ما يجري هناك؟ |
En azından senin cadı olduğunu biliyor. Bir şey saklamak zorunda değilsin. | Open Subtitles | على الأقل هو يعلم أنك ساحرة ليس عليك أن تخفي أي شيء |
En azından artık peşinden koşmam hakkında endişelenmek zorunda değilsin. | Open Subtitles | على الأقـل ليس عليك القلق مـن مطـاردتـي لك بعـد الآن |
Beni yemeğe götürmek veya bana iyi davranmak zorunda değilsin. | Open Subtitles | ليس عليك ان تأخذني لتناول العشاء أو تكون لطيفا معي. |
Sen zorunda değilsin ama ben edeceğim. Herkesin dans etmesini istiyorum. | Open Subtitles | حسناً , سوف اذهب لأرقص ليس عليك أن ترقص ولكنني سأرقص |
- Yapmak zorunda değilsin. Eve gidebilirim. - Hayır, sorun değil. | Open Subtitles | ليس عليك هذا حقاً، يمكنني العودة للبيت بنفسي لا، لا بأس |
Başın belaya girerse, bil ki bunu yalnız yapmak zorunda değilsin. | Open Subtitles | لو وقعتِ في مشكلة، فكما تعلمين ليس عليكِ فعل ذلك لوحدكِ |
Her neyse, Jane'le konuşmak zorunda değilsin. | Open Subtitles | على أي حال، لست مضطراً للحديث عن بيبي جين |
Tam olarak değil ama demek istediğim buna tek başına katlanmak zorunda değilsin. | Open Subtitles | ليس بالضبط هناك ، والمهم هو لا يجب عليك التعامل مع هذا لوحدك |
Oraya gitmek zorunda değilsin. Zaten bunun için bir robot var. | Open Subtitles | لا يجب أن تذهب هناك لقد أرسلنا الروبوت في منتصف الطريق |
Şu güzel bifteğin tadına bir bak. Yemek zorunda değilsin. | Open Subtitles | خذى قطعة اللحم الذيذة هذه لستِ مضطرة لأكلها |
Bana güvenmek zorunda değilsin. Ama sana güvendiğimden kesin eminim. | Open Subtitles | لست مضطرة للثقة فيّ، لكنّي أعلم يقينًا أنّي أثق بك |
Bak, Bodi, biliyorsun, bizi etkilemek için bir şeyler yapmak zorunda değilsin. | Open Subtitles | انظروا، بودي، كما تعلمون، لم يكن لديك لجعل الاشياء حتى لإقناع لنا. |
Bana bunu hatırlatmak zorunda değilsin. Billy'nin babası da polisti. | Open Subtitles | .لا داعي انت تذكرني .لقد كانو والد بيلي شرطيا ايضا |
Bana işkence yapmak zorunda değilsin. | Open Subtitles | لست مضطرا ان تعذبني اسمحي لي ان اصلح الامر معك |
- Yapamam. Kahraman olmaya çalışma. Kahraman olmak zorunda değilsin Benim için bunun önemi yok. | Open Subtitles | لا تحاول أن تكون بطلاً لست بحاجة لأن تكون بطلاً , ليس بالنسبة لى |
Şimdi her şeye dokunmadan önce bu sıcak mı diye sormak zorunda değilsin. | Open Subtitles | الأن أنت لست مضطر لسؤالي. إذا كان كل شيء ساخن قبل أن تسألني. |
Özür dilemek zorunda değilsin. Yüzlerce insanın hayatını kurtardın. | Open Subtitles | لستِ مضطرّة لذلك، لقد أنقذت مئات الأنفس. |
Hayatın ile ilgili, en ufak ayrıntıyı, artık bana söylemek zorunda değilsin. | Open Subtitles | ليس من الضروري أن تخبريني بكل تفصيل صغير في حياتك بعد الآن |
Senin ne kadar ikinci sınıf olduğunu düşünüyor... desem, bana inanmak zorunda değilsin. | Open Subtitles | كلا, ليس لديك سبب لأخذ كلمة دقيقة مني كم هو يعتبرك بالدرجة الثانية |