keskin uçlu bir bıçağı göreceksiniz, tam da lastik zar delindiğinde, o beyaz kalın kılıfın içinde kayboluyor. | TED | سوف تشاهد الرأس الحاد الأبيض وحين تقوم بثقب ذلك الغشاء المطاطي سوف تقوم بالإختفاء بداخل ذلك الأنبوب الأبيض |
Ama keskin de olsa, düz de olsa, aynı matematiksel formül ile açıklanıyor. | TED | لكن تلك الحسابات الأولية تحسب لكلا من المنحدر الحاد وللخط المسطح الطويل . |
Gördüğüm şu ki, bu keskin zekanla bile annenin yapmaya çalıştığı büyüklüğü anlayamamışsın. | Open Subtitles | ما أراه أنه بالرغم من ذكائك الحاد لا تستطيعين فهم عظمة ما تحاول أمكِ فعله |
akut maruz kalma vücudun kendi kendine hasar onarma yeteneğini etkiler. | TED | التعرّض الحاد يُقضي على قدرة الجسم الطبيعيّة للترميم. |
akut şizofreni hastalarında pek çok dinsel kuruntu görülür. | Open Subtitles | هناك الكثير من الأوهام الدينية بين مرضى الفصام الحاد. |
Belki de el fenerini tutan kişi ağır astımlı biri olmalı, ne dersin? | Open Subtitles | ربما المصاب بالربو الحاد يجب أن يكون الشخص الذى يحمل الضوء الكاشف ؟ |
Ama bir saniye bile sivri dilini sakınmadı. | Open Subtitles | لكنها لم توقف لسانها الحاد ولا لنقطة واحدة |
Jilet gibi keskin zekanı kendine sakla, Şahin, memlekette midye avlarken işine yarar. | Open Subtitles | لِمَ لا تحفظ لسانك الحاد كالسيف لجامعي الاصداف في الوطن هوكاي |
Şu koca keskin şeyi sana batırınca göreceksin. | Open Subtitles | انتظر يأخذون ذلك الحاد الكبير الشيء ويلصقك معه. |
Sanıyorum, yeterince tatmin olmamıştım bu yüzden boynuna keskin tarafıyla bir daha vurdum derine inip, kafasını uçuruverdi. | Open Subtitles | واحسب ان ذلك لم يشفي غليلي لذا ضربته ثانية على رقبته من الطرف الحاد المصقول واقتربت من قطع راسه كليا قتلته |
Geriye keskin bıçak, soğuk, sıcak ve yüksek ses kalıyor. | Open Subtitles | ولكن هناك ايضا الحاد, البارد, الساخن والمرتفع. |
Gel, kalın gece cehennemin en kalın örtüsüyle kapla kendini benim keskin bıçağım ne açtığı yarayı görür, ne de kapkaranlık örtüsünün arasından | Open Subtitles | تعال في الليله حالكة الظلمه وإرتدي ثوب الدخان الأسود الجهنمي سكينك الحاد لن يرى الجرح الذي فعله |
12'ci bölüm, 6'cı notadan sonra, do keskin oldu. | Open Subtitles | القسم الثاني عشر، بعد الملاحظه السادسة حرف الاي الحاد |
49 yaşında, kadın. akut mide ağrısı var. | Open Subtitles | امرأة تبلغ من العمر 49 عاما مع آلام في المعدة الحاد. |
Elizabeth'te akut viral kardiyomiyopati var. | Open Subtitles | هي مريضة بإعتلال عضلة القلب الفيروسي الحاد |
Raporun, onun vücudu akut bir stres altında olduğunu gösteriyor. | Open Subtitles | يشير تقريركم إلى أن جسدها كان تحت الضغط الحاد. |
Gebelikte akut yağlı karaciğer benzer belirtiler gösterir. | Open Subtitles | الدهن الحاد للكبد بالحمل لديه نفس الأعراض |
O türden ağır bir immün yetmezliğin olsaydı, kalp kası iltihabından fazlasıyla uğraşırdın. | Open Subtitles | أن كانَ لديكِ هذا النقص الحاد ربما كنتُ ستعُاني أكثر من ذلك الإلتهاب |
Bütün bunları yoğun bir psikoterapi programı ile destekleyerek yapıyoruz, böylece ağır ve kronik ağrılı durumlarda her zaman görülen umutsuzluk, mutsuzluk ve depresyon gibi durumlarla ilgilenebiliyoruz. | TED | وندعم كل ماسبق ببرنامج علاج نفسي مكثف لتخطي الاكتئاب, واليأس, والجزع الذي غالبا ما يصاحب الالم المزمن الحاد. |
Lisa, tatlım, o sivri ve öldürücü şeyi bırak. | Open Subtitles | ليسا ضعي ذلك الشيء الحاد القاتل أين إثان ؟ |
akut lenfatik lösemiden dolayı acı çekiyor. | Open Subtitles | إنها تعانى من سرطان الدم الليمفاوي الحاد |
O aşırı derecede korkunç mizacın altında çok iyi bir adam yatıyor. | Open Subtitles | تحت هدا الخوف الحاد تكمن أكاديب الرجل و الدي عميقاً، عميقاً يحس |
şiddetli sıkıntıdan kurtulmuş evet ama kısıtlı. | Open Subtitles | إنه سيعفى من القلق الحاد ،نعم و لكنه سيواجه قصور |