Ama donmuş bir kalbi ancak gerçek bir aşk eritebilir. | Open Subtitles | لكن يمكن فقط لبادرة حبّ حقيقيّ أن تذيب القلب المجمّد |
İtiraf edeyim, gerçek Amerikalıların yaptığı gerçek hamburgerin tadını merak ediyorum. | Open Subtitles | أعترفُ أنني فُضوليّ لأذوقَ هامبورجر حقيقيّ صُنعَ من قِبلِ الأمريكان الحقيقيّين |
Bakın, bunun size gerçek gibi geldiğini anlıyorum ama gerçek olmayabilir de. | Open Subtitles | اسمعوا، أفهم أنّ الأمر يبدو حقيقيّ لكم، لكنّه قد لا يكون حقيقيّاً. |
Prue, eğer insanlar tamamen doğru olmasa da onlar için yeterince gerçek olan bir şeye inanmak istiyorsa... | Open Subtitles | برو، إن كان أحدهم يريد تصديق شيئاً فهذا قد لا يبدو حقيقياً، لكنه حقيقيّ بما يكفي لإقناعهم، |
Ama başka biri... Evde beni bekleyen gerçek biri var. | Open Subtitles | ولكنّي أملكُ شخصًا في حياتي، شخصٌ حقيقيّ ينتظرني في المنزل. |
Ama başka biri... Evde beni bekleyen gerçek biri var. | Open Subtitles | ولكنّي أملكُ شخصًا في حياتي، شخصٌ حقيقيّ ينتظرني في المنزل. |
Uyku lanetini bozmanın tek bir yolu var... gerçek aşkın öpücüğü. | Open Subtitles | ثمّة وسيلة واحدة للخروج مِنْ لعنة النوم وهي قبلة حبّ حقيقيّ |
Kulağa delice geldiğini biliyorum. Ama sihir gerçek. Her tarafımızı sarmış. | Open Subtitles | أعرف كم يبدو هذا جنونيّاً لكنّ السحر حقيقيّ وهو موجود حولنا |
İşte bu yüzden gitmem lazım. Hâlâ bu saçmalığın gerçek olduğuna inanıyorsun. | Open Subtitles | لهذا السبب عليّ الذهاب، لأنّك ما تزال تؤمن بأنّ هذا الهراء حقيقيّ |
Hadi ama, tam da şu anda o şeylerin gerçek olduğunu biliyorsunuz. | TED | لكن هيّا، أنت تعلم أنّ ما يوجد أمامك هنا الآن حقيقيّ |
Descartes, kötü ve dahi bir şeytanın sizi gerçekliğin gerçek olduğuna inandırmadığını kanıtlayabilir misiniz sorusunu soruyor. | TED | يسأل ديكارت إن كان بإمكانك أن تدحض فكرة أنّ شيطانًا عبقريًا شريرًا قد خدعك لتصدّق أنّ الواقع حقيقيّ. |
Sonra ona kemerle vurdum sonra da gerçek bir kırbaçla. | Open Subtitles | ثم بدأت بضربها بحزام. ولاحقًا بسوطٍ حقيقيّ |
Burada öldürüldüyse ki bundan şüpheliyim yapan kişi gerçek bir profesyonelmiş. | Open Subtitles | إن كانت قُتلت هنا، وهذا ما أشكّ فيه فإن من فعل هذا محترف حقيقيّ |
Eğer gözler, kanatlar ve diğer şeylerle takas yapıyor olsaydık bileceğim sonraki şey, kendimin gerçek bir Ölüm Meleği olacağıdır... | Open Subtitles | . . لكن إن قبلتُ بمقايضتك التي تكلمتَ عنها . سأُصبح شينيجامي حقيقيّ قبل أن أعلم |
gerçek bir randevuya ne dersin? Giyinik olarak. | Open Subtitles | ما رأيك بموعد حقيقيّ تعرف، مرتديين ملابسنا؟ |
doğru yada yanlış olsa da,bu konuyla alakasız. | Open Subtitles | إلى حدّ ما ذلك حقيقيّ أو لا,هذا ليس له علاقة. |
Kolunda dövme olduğunu söyledi, ki bunun doğru olmadığını biliyorum çünkü onu havuzda görmüştüm. | Open Subtitles | لقد قالت أنه يمتلك وشماً على كتفه وأنا أعرف أن هذا غير حقيقيّ لأنني رأيته في حمّام السباحة وكنت لأتذكر ذلك حينما قالته |
Ne kadar utanç verici olursa olsun, doğru olan her şeyi kabul ederim. | Open Subtitles | من دواعِ سروري الإقرار بأي شيء حقيقيّ مهما كان محرجاً |
Neyden korkuyorsun bilmiyorum ama gerçekten korkuyorsun. | Open Subtitles | أيـّا كان مّا انتِ خائفة منهِ، فأرى أنـّه حقيقيّ بالنسبة إليكِ. |
Sizi temin ederim gerçeğim ve düzenli aralıklarla kızınızla cinsel ilişkiye giriyorum. | Open Subtitles | أؤكد لكِ أنني حقيقيّ تماماً وانا أجامع أبنتكِ بطريقة اعتيادية |
Eğer doğruysa ve aynı kişilerse, bu demektir ki biyolojik annem öldü. | Open Subtitles | لاأعلم، لو كان هذا حقيقيّ و كانا الوالدين المقصودين. |
O metal kapıyı çıplak ellerle yırtıp atan o adam kadar gerçekti. | Open Subtitles | حقيقيّ كالرجل الذي انتزع الباب المعدنيّ بيديه المجرّدتين |
Hayır, alerjiler gerçektir. Eğer çilek yersem, boğazım matematik dersindeki bir kızdan daha hızlı kapanır. | Open Subtitles | كلاّ، الحساسيّة أمر حقيقيّ إن كان لديّ حبّة فراولة، فستنغلق حنجرتي |
doğruymuş demek. | Open Subtitles | الأمر حقيقيّ إذاً |