| Eloise Kurtz, birinin Danny'nin cinayetini ört bas ettiğinin kanıtı. | Open Subtitles | الويس كورتز دليل على ان شخص ما يغطى مقتل دانى. |
| Fakat bunun en büyük kanıtı olan aksanımı sığınakta yitirmişim. | Open Subtitles | ولكننى فقدت أى دليل على ذلك بفقدى للغة فى الملجأ |
| Yamyamlık yapıldığına dair kanıt yok. Sadece basit bir şehir efsanesi. | Open Subtitles | لا يوجد دليل على أكل اللحم البشري إنها مجرد أسطورة خرافية |
| İlk polis raporuna göre zorla girme veya boğuşma izi yok. | Open Subtitles | لا دليل على الإقتحام عنوة أو الصراع وفقا لتقرير الشرطة الأولي |
| Ve orada bir başkasının... ..yani senden başkasının bulunduğuna dair... ..bir kanıt bulamadık; | Open Subtitles | وليس هناك أي دليل على الإطلاق ان شخصا آخر كان هناك في الداخل |
| Ne bir cinayet kanıtı ne de çocuktan bir iz var. | Open Subtitles | لا شيء. لا يوجد دليل على القتل. ولا إشارة على الصبي |
| Cinayet niyetinin kanıtı değil. Bunların ikisini bir araya koyamazsın dostum. | Open Subtitles | انه ليس دليل على نية القتل,لايمكنك ان تستعمل الدليل فى اتجاهين |
| Sonuç olarak, acı biber içeren bir yemek yedikten sonra hissettiğimiz acının anüsün de tat alma işlevi olduğunun kanıtı olduğunu düşünüyorum. | Open Subtitles | لذا، فى الأخير، اعتقد ان الشعور بالاهتياج المؤلم بعد تناول وجبة من الفلفل الحار دليل على ان الشرج يمتلك حاسة التذوق حقا |
| Her ne kadar düşüncelerin kütlesi olduğunun bir kanıtı olmasa da. | Open Subtitles | بالرغم من أنه لا يوجد دليل على أن الأفكار لها كُتلة. |
| İşte size her şeyin değişebileceğinin kanıtı.. kupa 10. | TED | وهذا دليل على أن الأشياء تتغير دائماً العشرة الكبة |
| Buranın Neferu'nun son dinlenme yeri olduğuna dair kanıt yok. | Open Subtitles | ليس هناك دليل على انه المكان الذي دفن فيه نيفرو |
| Hayvan istismarına dair kanıt yok ve deneyler yasal sınırlar içerisinde yapılmış. | Open Subtitles | لا يوجد دليل على تعذيب الحيوانات، والتجارب تمّ إجرائها وفق حدود قانونية. |
| Sigorta şirketi de soruşturma yapmış ve ortada cinayet ya da Anuk ve eşinin öldüğüne dair kanıt olmadığını söylemişti. | Open Subtitles | شركة التأمين أجرت تحقيقا وخلصت الى أنه ليس هناك دليل على كون الحادث مدبرا أو أن أونك و زوجته متوفين |
| Mücadele izi yok. Çalınan birşey yok gibi. | Open Subtitles | لا يوجد دليل على مشاجرة لا يبدو أن هناك شيئاً مسروقاً |
| Amerikalıların hicivden anlamadıklarına dair bir kanıt bulamadım. | TED | ولم أعثر على أي دليل على أن الأميركيين لا يفهمون السخرية. |
| Bir adam altı metrelik mesafede hiç bir iz bırakmadan nasıl öldürülebilir? | Open Subtitles | كيف قتل الرجل في مساحة 20 قدما وترك أي دليل على الإطلاق؟ |
| Fakat bu, onun ana okulunda gürültü patırtı çıkaramayacağı gerçeğinin kanıtıdır. | TED | وهذا دليل على ان .. الخشونة اليوم في مناطق اللعب باتت ممنوعة |
| Ama olay yerinde böyle bir durumla uyumlu bir delil yoktu, Hawkes. | Open Subtitles | ولكن لم يكن هناك أي دليل على أن في مكان الحادث، هوكس. |
| Kanıtın yükü senin üzerinde ve korkarım ki sağlam bir delilin yok. | Open Subtitles | يقع عبء إيجاد دليل على عاتقك وأخشى أنك لا تملكين دليلاً دامغاً |
| Suç ortağı olduğuna dair kanıtınız var mı? | Open Subtitles | هل يمكنك ان تقدم لنا دليل على وجود متآمر ؟ |
| Ancak, orada rızası dışında tutulduğuna dair bir kanıtımız olursa hükümetten destek alabiliriz. | Open Subtitles | لكن لو أن هناك دليل على احتجازها ضد رغبتها فربما نحظي بدعم حكومي |
| Amfoterisin verme fikrimin onun sonu olduğunu kanıtlıyor. | Open Subtitles | دليل على أن فكرتي العبقرية بإعطائه الأمفوتيريسن تقتله |
| Kurbanın eroine nasıl el koyduğuna dair kanıtım yok. | Open Subtitles | لقد قدمت بالفعل أنه لا دليل على أن الضحية إحتفظ بذلك الهيروين |
| Suiistimal edildiğine dair kanıtlar vardı. Sosyal Hizmetler'i aramamakla büyük risk aldın. | Open Subtitles | كان هناك دليل على إساءة المعاملة لقد خاطرت قضائياً بعدم إبلاغ خدمات الأطفال |
| Onlara, bizim bulaştığımıza dair kanıtları olmadığı müddetçe, bugün bir şey duymak istemediğini söyleyeceksiniz. | Open Subtitles | ,ستخبرهم أنه بدون دليل على تورطنا .فلا داعي لأن يحادثوننا اليوم |
| Hint Milli Hareketi bunun kanıtıydı. | TED | الحركة الوطنية الهندية خير دليل على ذلك. |