yapacak başka işimiz olmamasından kaynaklanan öylesine bir iş mi? | TED | هل لأنها خيار سهل؛ ليس لدينا شيء آخر للقيام به؟ |
Bu adamların, bu işi yapacak malî ve istihbarî kaynakları mevcut. | Open Subtitles | هؤلاء القوم لديهم المصادر المالية و المعلوماتية للقيام بمثل هذا العمل |
Bunu yapmak için fikirlerin ağ yapısına geri dönmemiz lazım. | TED | حسنا، يمكننا أن نعود إلى هيكل شبكة الأفكار للقيام بذلك. |
Dağa kayak yapmaya gideceğiniz zaman ise arabaya eşyalarınız için farklı aksesuarlar alabilirsiniz. | TED | وعندما تذهب للتزلج على الجبال، تأخذ معك مختلف الإكسسوارات في السيارة. للقيام بالتزلج. |
hiçbir şirket olmamıştır. Rekabet, birşeyi yapmanın eski yolu olsa bile. | TED | ليس لها منافسون. حتى إن كانت المنافسة أسلوب تقليدي للقيام بالأعمال |
Bu daha yapılacak çok fazla şeyin kaldığı bir şeydi. | TED | كان هذا شيئاً حيث ما زال هناك الكثير للقيام به. |
Bizi yalnız bırakabilirsiniz Albay, sizin yapacak başka işleriniz vardır. | Open Subtitles | يمكنك تتركنا الآن، ايها العقيد لديك أشياء أخرى للقيام بها |
Çünkü senin bu işi yapacak yüreğin yok. Bunu ikimizde biliyoruz. | Open Subtitles | لأنك لا تملك الجرأة للقيام بعمل كهذا ونحن نعرف ذلك معاً |
Aslında, benim .. benim burda yapacak... hala çok işim var... | Open Subtitles | في الحقيقة انا انا عندي الكثير من العمل للقيام به هنا |
Bugunün listedeki 86 numarayı yapmak için, iyi bir gün olmadığını düşünmeye başlamıştım. | Open Subtitles | لقد بدأت بالتفكير بأن هذا اليوم ليس هو اليوم المناسب للقيام برقم 86 |
Kovulmamak adına daha fazla satış yapmak için bu son şansım. | Open Subtitles | أعمل نوبة مضاعفة إنها فرصتي الأخيرة للقيام بمبيعات كي لا أُطرد |
Bu işe, insanlara yardım etmek üzere modern araştırmalar yapmak için girdim. | Open Subtitles | أتعلمان لقد توغلت في هذا العمل للقيام بأبحاث متطورة ساعياً للمساعدة البشر |
Buraya iki şey yapmaya geldim: birilerini dövmek ve bira içmek. | Open Subtitles | : أنا آتي هنا للقيام بشيئين ركل بعض المؤخرات وشرب الجعة |
Ne olursa da bu tutuklamayı yapmaya hakkım olduğunun farkındasınızdır. | Open Subtitles | عندي حق للقيام بهذا التوقيف من قبل مهما تعني الضرورة |
Bunu yapmaya giderken de yolda durup Onüç'e LP yaptın mı? | Open Subtitles | هل توقفت للقيام ببزل قطني ل 13؟ منظر 13 وحدقتيها المتضيقتان |
Seni gözlemek isteseydim bunu belli etmeden yapmanın pek çok yolu var. | Open Subtitles | لو كنت أردت مراقبتك، فما أكثر الوسائل للقيام بذلك دون الإمساك بي |
Uçak gemisine yapılacak saldırıyı korumak için kaç avcı uçağı hazır? | Open Subtitles | كم من مقاتلينا جاهزون للقيام بتنفيذ هجمتنا على الحامله الامريكيه ؟ |
Çok karmaşık işlemler yapıyor, ve bunlara girmeye zamanım yok, ama bu dişinin büyüleyici yönü şu ki, hata yapmayı sevmiyor. | TED | إنها تقوم بمهام معقدة جداً، وليس لدي وقتا للقيام بها، لكن الأمر المدهش عن هذه الأنثى هو أنها لا تحب الوقوع في الأخطاء. |
Yani kendime yapmam gerekenin bu olduğunu söyleyip durdum ama... | Open Subtitles | أقصد أنني قلت لنفسي هناك شيء واحد فقط للقيام به |
Joanna gibi sanatçılara işini yapması için bir şans veriyor. | Open Subtitles | انه يتكلم عن اعطاء فنانين مثل جوانا فرصة للقيام بأعمالها |
Ian,sana yaptığım onca iyilikten sonra bana bir iyilik yapmana izin verdim. | Open Subtitles | ايان كل الخدمات عملتها لك اضطررت للسماح لك للقيام بخدمة لي هااااا |
Zira bir şirket olarak yapmamız gerekenleri yapacak yeterli kişimiz yoktu. | Open Subtitles | لاننا لم نمتلك ما يكفي من الناس للقيام بما نحتاجه كشركه |
Aksi takdirde,ilk etapta yapmamız gereken şeyi yapmak zorunda kalacağız. | Open Subtitles | عدا ذلك، سنضطر للقيام بما كان علينا فعله بالمقام الأول |
Sonunda bunu yapabilecek bir yer bulman ne kadar hoş. | Open Subtitles | انه لامر جيد ان كنت أخيرا ديك مكان للقيام بذلك. |